28 Ocak 2011 Cuma

HASAN CEMAL/TANK SESİYLE UYANMAK

Nihayet.......
Uzun bir aradan sonra yazmak gerçekten güzel. Hayatımın kökten değişmesi, düzen kurma telaşı, meslekte yeni olmanın acemilikleri...okuma serüvenimi aksattı... Aslında hemen hemen her gün okumaya  çalıştım ama seçtiğim kitabın uzunluğu(550 sf) ve konu itibariyle yoğunluk ve karışıklık arz etmesi süreci uzattı da uzattı. Sanırım bu girizgah biraz vicdan rahatlamaya yönelik oldu. Ne olursa olsun bu denli uzun olmamalıydı ayrılık....
Gelelim bu özel kitaba...Sık sık şu cümle çıkar ağızlardan. Yakın tarihe ilgim var. Yakın tarihi merak ediyorum... Bende bu cümleyi çok sık kullananlardandım. Ancak yakın tarihi okuma noktasında tembellik gösterdiğim de bir gerçekti. Bu kitap bu noktada boşlukları güzel doldurdu diyebilirim. 12 Eylül askeri darbesini güne gününe anlatan bir kitap diyebiliriz kısaca. 1986 yılında Bilgi yayınevinden üçüncü basım olarak çıkan bu kitabı 26 Eylül tarihinde 4.Beyoğlu Sahaf Festivalinden aldım . Kitabın ilk sayfasına şunları not etmişim. 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliği referandumda %52 Evet oyu ile geçti. Hayat ne tuhaf . Her şey zamanla değişir.
Değişik hisler içerisinde okudum kitabı. Kah taraf oldum kah büyük fotoğrafa bakmaya çalıştım. İlk sayfaya her şey zamanla değişir diye yazmış olsam da aslında okudukça zihniyette çok bir şeyin değişmediği, düz bir çizgide ileriye doğru ilerlemektense dairesel bir yolda ilerlememişiz gibi geldi bana. Belki bu büyük haksızlık bugüne ama demokrasi, hak ve özgürlükler konusunda, rejim konusunda hep bocalıyormuşuz gibi geliyor bana. Taraflar pastanın bir dilimiyim demektense ben pastayım demeyi yeğliyorlar….Herkes pastanın tümü olduğu iddiasında olunca ne çözüm oluyor ne ilerleme…..

Kitaba dönelim tekrardan 3 noktada özetlenebilir:

1)Askerin ülkeyi içinde bulunduğu felaket ortamından kurtarma niyetiyle yönetimi ele geçirmesi. Belli bir zaman sonra, kaos ortamı bittikten sonra demokrasiye dönüş sözü vermesi ve  Evren Paşanın politikacılara süreğenleşen bir şekilde ateş püskürmeleri…
2) Ecevit’in nerdeyse tek başına askeri rejime muhalefeti ve Demirel’in genel sükuneti
3) Gazetelere yönelik ağır bir sansür.

Hasan Cemal ordunun yönetime el koymasını söyle anlatıyor kitapta.
Saat 02.15.
Cüneyt,
“Hasan , kalk kalk! Sesleri duyuyor musun?”
“Ne sesi yahu, dalga mı geçiyorsun gecenin bu saatinde deyince Arcayürek sesini yükseltti:
“Tank sesi oğlum, tank sesi. Pencereye yaklaş da kulağını aç biraz!”
Gerçekten tank sesiydi bunlar….

Halkın askerin yönetime el koymasıyla ilgili sessiz kaldığı ya da durumdan memnun olduğu anlaşılıyor. Demokrasi bir halk mücadelesi değildi bizde çünkü. Söyle yer almış kitapta bu durum. Fırındaki yükselen Harbiye Marşı ve yaşlıca bir kadının söyledikleri: "Epeydir bunlar dinlemiyorduk. Dinlemek istiyordum…."

Şu cümlelerin yanına yıldızlar serpiştirmişim. Bu kitapta belki de en çok beğendiğim yer.. Diyor ki Hasan Cemal "12 Eylül öncesi parlamenter düzenin, laçkalığın üzerine sayfalar dolusu yorum var. Sistemin laçkalaştığı, felç olduğu inkar edilemezdi. Sistemin çarkları işlemiyordu artık. Bir iktidar boşluğu doğmuş ya da doğuyordu. Ama bütün bunlara rağmen bir askeri müdahaleyi EN AZINDAN İLKE OLARAK İÇİME SİNDİREMİYORUM. Acaba bu, bir sivil olarak, BİR YENİLMİŞLİK DUYGUSUNDAN MI KAYNAKLANIYOR. DEMOKRASİYİ NEDEN BİR TÜRLÜ BAŞARAMIYORDUK?"....

Kitaptan dikkat çekici notlar:

Meclis santrali aranıyor. Cevap, Milli Güvenlik Konseyi oluyor.

Demirel’in askerin yönetime el koyması ile ilgili nüktedan yorumu,
“1960’ta  anayasa çiğnendiği için devirdiler. Bu defa da anayasayı çiğnemediğimiz için bizi devirdiler”
Hasan Cemal’in bir diğer yorumu :“Askeri yönetim gelip geçse bile , çerçevesi olağanüstü dar bir rejime otoriter bir rejime sahip olacak gibiyiz. Adına demokrasi denilecek olsa bile …”

Turan Güneş’in yorumu: “ Benim kanım şu: Ordunun müdahalesinden her sınıf vatandaş memnundur.  Bunu askeri müdahaleden memnunluk gibi degil, bundan önceki siyasal yaşam ve kavganın çirkinliğinden kurtulmaktan memnun olmak gibi de görüyorum”

Demirel den bir fıkra:
“Adam’ın varı yoğu çok sevdiği ineğiymiş.
Korkusu ise ineği bir kurdun yemesi
Muska yazan bir hoca bulmuş.
‘Aman Hoca , yaman hoca. Benim ineğe bir muska… Kurt yememesi için’
Muska yazılmış, ineğin başına bağlanmış.
Ertesi gün. Sürüye kurt girmez mi?
Ve yiye yiye bu fukara adamın muskalı ineğini yemez mi?
Adam, ineğin muskalı başını kesip hocaya getirmiş:
‘Hocam, hocam…İneği kurt yedi…’
Hoca, Nasıl olur’ demiş, muskayı almış açıp okumuş…ve konuşmuş
‘Biz bir yanlışlık yapmışız… Kurdun ağzını bağlayacağımıza arkasını bağlamışız. Şimdi senin ineği yedi yemesine ama … Hiç merak etme kolay kolay çıkaramaz’

Son olarak şunları söyleyebilirim. Hasan Cemal bu notları alırken hatıra yazıyoruz diyor. Çünkü kendi kendine uyguladığın bir sansür söz konusu ona göre. Aslında daha çok tarihi belgeler niteliğinde. İçten ve günlük gibi yazılması, kurgu olmaması ayrı bir güzelik ve inandırıcılık katıyor kitaba. Şunu belirtmem gerekiyor. Herkese hitap edebilecek bir kitap değil . Özel merakı olanlar için çok faydalı olacağını düşünüyorum . Keyifli okumalar...