31 Aralık 2012 Pazartesi

"Kendinden söz etmek soyunmak demektir.Çırılçıplak kalmak demektir"


Ne kendimden ne 2012' den bahsetmek istiyorum. Başlığın ürpertici etkisi yok değil. Bir 'söz' yakama yapışmışsa, kavga etmem. Kitaplar ve filmler beni ne hale getirdi bilmiyorum. Ama ben bazılarını çok sevdim.Altını çizdiğim satırlar, o uzun çizgiler. Hem kendime yaklaşıyorum hem uzaklaşıyorum sanki o çizgilerle. Çok sevdiğim satırların kenarına hala yıldızlar serpiştiriyorum. Kaymayan, sönmeyen yıldızlar diyeceğim, önem atfetmenin şehvetiyle. Kulak verin ama inanmayın! 

UNDERGROUND(Ya da Çağımızın Bir Kahramanı)-Vladimir Makanin
KADER-Tim Parks
DİNLE KÜÇÜK ADAM-Wilhelm Reich
NARZİSS ve GOLDMUND-Hermann Hesse
SİDHARTHA-Hermann Hesse
PEYGAMBERİN SON BEŞ GÜNÜ-Tahsin Yücel
BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ-Barış Bıçakçı
OBLOMOV-İvan Gonçarov
YABANCI-Albert Camus
GÖLGESİZLER-Hasan Ali Toptaş

Yay-Kim Ki Duk
Baran, Söğüt Ağacı-Majid Majidi
Kader, Yazgı, YERALTI-Zeki Demirkubuz
Se7en-David Fincher
Küçük Gün Işığım, Can Dostum ( Sevimli Film Kategorisi)






29 Aralık 2012 Cumartesi

LOİS LOWRY/ SEÇİLMİŞ KİŞİ


Öğrencilerle ilgili kitap arayışına düşünce twitter' da bu liste(http://www.scholastic.com/100books/) ile karşılaştım güvenilir bir isim sayesinde. Okumadan okutmama huyum malumunuz. Öncelikle Seçilmiş Kişi  kitabı dikkatimi çekti. Ütopik bir alem. Burada yaşayanlar "aynılık" ilkesini kabul etmiş insanlar. Yani hayatlarında öngörülemeyen hiçbir şey yok. Sistemleri çok işlevsel ve kuralları çok açık. Johan ergen kahramanımız. Johan' a verilen bir  görev var. Yeni göreviyle yaşamlarını sorgulamaya başlayan Johan'ı okuyoruz aslında. Daha belirgin ve güçlü bir son'u olmalıydı bence ama genel itibariyle çok ilginç buldum. Ezcümle düşündürücü bir kitap. Ama öğrencilerime okutup-okutmamak konusunda henüz karar veremedim. Aslında büyükler okusa ve değerlendirme yapsa ne kadar güzel olurdu:)) 

Kitaptan Seçtiklerim:

Dörtler, beşler ve altılar arkadan bağlamalı ceketler giyerlerdi, böylece birbirlerinin giyinmesine yardımcı olmak zorunda kalırlar ve karşılıklı bağımlılık duygusunu öğrenirlerdi. Önden düğmeli ceket bağımsızlığın ilk işareti, büyümenin ilk görünür simgesiydi.


26 Aralık 2012 Çarşamba

HERMANN HESSE/ DOĞU YOLCULUĞU



Leo baktı ben sıkılmaya başladım "ben geldim hey nereye"? diye sordu. Sonra başladı ona kulak verebileceğim kadar güzel şeyler söylemeye. Leo çok tuhaf adamsın diyecekken kayboldu...Hermann Hesse ile baş başa kaldık..Bilirsiniz ne çok sevdiğimi  Hesse' yi... Ama Hesse kıvranıyor ve ben onu öyle görmeye dayanamıyorum. Sağolsun yine Leo çıkageldi de, bizi sıkıntıdan kurtardı...Efendim ne diyor bu kız demeyin...Bu ara böyle! Kahramanlar sayfalardan çıkıp madem tek başına yaşıyorsun biraz sana eşlik edelim diyorlar...Böyle konuşma havasında okumalar çıkıyor sonra ortaya...Ezcümle bir kitabın hem sancısına hem nur topu gibi güzellilklerine talipseniz mutlaka buluşun..... 
Leo!

Kitaptan Seçtiklerim:

"Biliyorsunuz ki, ıstırap çok arttığında her şey düzelmeye başlar."

"Belki de insanın yaşantı açlığından sonraki en büyük açlığı unutma açlığıdır"

"Nereye gidiyoruz böyle? Eve, hep eve."( Novalis)

"İnsanın bir başkasını hatta sırf kendini bile tanıması mümkün mü ki? Ve biliyor musunuz, ben insanlardan hiç anlamam. Beni ilgilendirmezler. Köpekleri, evet onları gayet iyi tanırım, kuşları, kedileri de öyle. Ama sizi gerçekten tanımıyorum efendim."


22 Aralık 2012 Cumartesi

SABAHATTİN ALİ/İÇİMİZDEKİ ŞEYTAN


Ömer ve Nihat karşıladı vapurda beni...Sakıncalıydı Ömer'in konuştukları ama çok gerçekti...İşleyen bir zihne sahip olduğunu o an'da hissettirdi....İşliyor ama çok savruk...Her an dişlileri kırılacak gibi zihninin...Neyse efendim Macide aşk kılığında vapurda oturuyor  o esnada....Ömer'in gözleri ile Macide'nin kılığı sarmaş dolaş...İşte diyorum başlıyor acı...Sonra.... Çok sayfa işgal etmese de Hafız Hüsamettin Efendi karakteri var ki...Zehir gibi....Hiç unutmam artık...Boydan boya bir sayfayı çizdirdi bana bu Hafız..Sadece o sayfa için bile İçimizdeki Şeytan okunabilir...Bir de Bedri var...Sükunetinin içinde akıl gizli, incelik ve fedakarlık gizli....Etkileyici bir son...Ömer insanın burnunu sızlatıyor..... Ve son not Sabahattin Ali'yi hikayelerinden ötürü okumuyorum açıkçası...Kullandığı dil, topluma ve insana dair tespitleri o kadar bana yetiyor ki...Ve ben Sabahattin Ali'yi niye öldürdüler sorusunun cevabını yavaş yavaş kendime cevaplamaya başladım sanki...Sormayın siz ama bana niye diye!...Mutlaka buluşun...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Erkekler bazen ne kadar basit oluyorlar...Zannediyorlar ki, bir erkeğe karşı hiddet, hatta nefret duymaya başlayan bir kadın, hemen başka erkekler bulup boyunlarına sarılmak ister..."

"Kendi ruhunun pisliğini bu kadar yakından gören bir adam başkalarının temiz olacağına inanabilir mi?"

"Hayat bir katakulliden ibarettir."

"Beklemek ve telaş nefes darlığı gibi göğsüne yerleşmişti."

"Hem haklı olmak hem kabahatli görülmek."

"Hayattan ayrılmayı istemeyiz. Çünkü tatmin edilmemiş birçok arzularımız vardır."


20 Aralık 2012 Perşembe

INTOUCHABLES(CAN DOSTUM)


Bir Cumartesi sabahı rahatlatıcı ve sevimli bir filmle güne başlama ihtiyacı duymuştum...Film konusunda geniş yelpazeye sahip bir arkadaştan rica ettim. Bana sevimli bir film tavsiye edebilir misin? O da bu filmi önermişti.  Gerçekten büyük bir keyif ve rahatlama ile izlemiştim. Konusuna hiç değinmek istemiyorum.  Yukarıdaki fotoğraf filmle ilgili ipuçları içeriyor...Hem eğlenmek hem de dimağımda güzel şeyler kalsın diyorsanız mutlaka izleyin...


19 Aralık 2012 Çarşamba

ÜMİT ÜNAL/GÖLGESİZLER


Hasan Ali Toptaş'ın Gölgesizler kitabı beni çok şaşırtmıştı. Konusu, konuya seçilen mekan, olayların gizemli dallanıp budaklanması acaba nasıl bir meyve çıkacak dedirtip durmuştu bana...Okuduğun en ilginç kitap hangisi deseler ilk aklıma gelecek Gölgesizler olur herhalde...Kitabı'nın coşkusuyla filmini izlemiştim hemen....Yazısını çok geç yazıyorum aslında...Bu yaşadığım hayal kırıklığından kaynaklanıyor..Ümit Ünal ismi çok heyecanlandırmıştı beni, kitabı da motivasyonumu çok üst düzeyde tutunca film tatmin etmedi açıkçası...Aslında iyi bir uyarlama olduğu belli...Teknik anlamda laf söyleyecek yetkinlikte de değilim....Yorum yaparken filmi izlerken bende bıraktığı histen yola çıkıyorum....Üzülerek beni tatmin etmediğini söylemek istiyorum...

SEYFİ TEOMAN/BİZİM BÜYÜK ÇARESİZLİĞİMİZ


Kitabı' nın beni ne denli etkilediğinden bahsetmiştim...Vakit kaybetmeden filmini de izledim....Nadir gerçekleşen bir şey oldu...Film'i kitap sonrasında izlemek çok anlamlı geldi bana...Birbirini tamamladı demek istemiyorum aslında....Film kitaba sızdı adeta...Bazı sahneler...Nihal'in ortaokulda yaşadığı şeyi Ender'e anlattığı, birlikte eğlenmeye gittiklerinde Çetin ile Ender'in danslarının ritmi...hızlı ve savruk başlayıp endişeli kızgın ve yavas bir hale dönüşmesi o dansın:)....hele ben kimim şiiri...böyle sahne yazarak olmuyor....önce kitabı okuyun sonra filmi izleyin derim.....Kitab'ı okurken ve filmi izlerken adeta birlikte olduğumuzu hissettiğim güzel insan, canım Luna'm:) İyi ki hayatıma nüfuz ettin:)

8 Aralık 2012 Cumartesi

JOSE MAURO DE VASCONCELOS/GÜNEŞİ UYANDIRALIM


Büyükler Güneşi Uyandıramaz ki! Belki de Büyüklerin Güneşi Bile Yok! 
Yüzümde tuz kalıntıları kaldı...Islak kahkahalar attım...Bir kahramanın ötesine geçti Zeze benim için...Adam Zeze için neyse benim içinde Zeze öyle oldu...Adam gitti ya bir gün... Zeze benim içime kaçtı...bulmayacağım! Hani bazen konuşamayacağım deyip ağlamaya başlarız ya....öyle işte....yazamayacağım.....!

27 Kasım 2012 Salı

MÜGE SANDIKÇIOĞLU/ DİŞ İLE DÜŞ ARASINDA


"Ergenliğini, onlarca baskı yüzünden olgunluk dönemi gibi yaşayanlar, olgunluğa eriştiğinde ergenlik yaşamaya başlıyor" cümlesini Gizem' in blogunda okuyunca mest olmuştum..Bu nasıl tespit arkadaş demiştim..:))Sonra öğrendim ki  bu kitabın yazarı çok içten, yazmaya tutkun bir hanımefendi:) Twitter üzerinden tanışıp, görüştük..:).Bu da hayatımda bir ilktir.... bi kenara yazayım bunu... yok yok twitıra yazayım:)) Diş ile Düş Arasında ben' i  ve "biz" dendiğinde ne kadar insan varsa hepsini içine alan, hayatta karşılığı olup anlamı olmayan "ya hep ya hiç " felsefesine inat, insanın dengeli olabileceği ama sınırlarda da olabileceği vaadinde bulunan bir kitap...ve yaşanmışlığını, denendiğini hissettirerek....Kendisi ile etrafı arasında bunalmış ve  geniş bir meydana  çıkıp nefes almak isteyenlere özellikle tavsiye edilir...

Not: Dün akşam, bu kitabı hediye ettiğim arkadaşla  kitap üzerine hasbihal ederken, hani hep konuşuyoruz ya  dedi: " Çok ama çok sevesim var. Kaliteli bir sevgi sunacağımı bilmenin güveniyle açtığım kalp kapılarımı, bunu anlamayacak insanların kapamasını istemiyorum; yani o kadar da cömert değilim"... kitabın bunu konuşmuştuk, bunu hissetmiştik dedirten bir tarafı var hakikaten:)
.
Kitaptan Seçtiklerim:

"İncinmişliğimin telafisini yapabilecek kişilere bile ruhumun gözlerini kısarak bakıyorum."

"İnsan kendi için doğru olan herşeyi sever mi?"

"Anlayış tükettirilen bir meziyet"

"Kabul gören yönlerim kuma nüfuz etmeli, kabul görmeyen yönlerim denize geri dönmeli sakince"


18 Kasım 2012 Pazar

ALBERT CAMUS/ YABANCI


Selahattin Yusuf' tan duydum ilk kez Yabancı' yı.......Biraz satır satır, biraz paragraf paragraf ve kalan kısmının hepsini, birden okudum...Hem adım adım ilerlediğim hem sürat yaptığım bir kitap oldu Yabancı...Okuma tarzıma çok uygun bir kitap olduğu için belki abartılı yorumlayabilirim, şimdiden uyarayım:) Aslında Meursault karakteri hepimizde var olan kayıtsızlığın! müşahhas hali bence...Kayıtsızlığı, tepki üzerinden son dönemlerde çokça düşünür oldum...Kendini ifade etme anlamında bir tepki değil bahsettiğim...Bir haksızlığa, bir zulme verilen cevap anlamında....Tepki' yi sadece slogan atmaya, meydanlarda yürümeye indirgeyenler var... Sessizlik çoğunun literatürüne duyarsızlık olarak geçmiş bile...Tepki faşizanlığı diyorum ben buna...Eğer  karşındaki insanın kafasındaki tepki modeline uygun değilse yaptığın hemen oklar cevriliyor sana ya da şunu düşünüyorum: İnsan her acı'ya duyarlı olabilir mi? Her acı'ya duyarlı olması beklenebilir mi bir insandan? Her hassasiyet üzerinde durabilir mi? Acı'ya ve acı'lara panoramik bakabilir mi bir insan? Temelde gördüğüm ise aslında hemen herkes 'tepki oyunu' oynuyor... Devlet başkanları dağılmak üzere toplanıyor, meydanlar bağırmak üzerine toplanılan yer olmanın ötesine geçemiyor.....Evde annesine, babasına, kardeşine, eşine, evladına okulda öğrencisine, işte arkadaşına zalimce yaklaşan ,pervasızca yaklaşan insanların 'zulüm varrrr!!' diye bağırmaları anlamsız geliyor bana ...İçinizden elmalar ve armutları karıştırıyorsun diyebilirsiniz ... Zaten karıştırmak bir yana toplamak istiyorum bütün bunları... Her şeyi parça parça ele almamız, tam olarak bence problemin nedeni... Bu benim fikrim... Bağırana saygı duyarım, benden bağırmamı bekleyene kadar... Kitaba dönecek olursam  Meursault'ın tepkisizliğini!! okuyoruz diyebilirim ve  duyarlı, tepki veren insanlar!!! tarafından idama mahkum edilişini... Fazla detaya gerek yok.. İnsansa merak konunuz mutlaka okuyun...Ben kitabı okuduktan sonra bu kitaptan mülhem çekilmiş Zeki Demirkubuz'un Yazgı filmini izledim.. Yazgı' yı önce de izlemiştim ama kitaptan sonra çok daha anlamlı oldu... ve gerçekten harika bir uyarlama olmuş.... Ve bu kitabın bana hatırlattığı iki filmi daha söylemek istiyorum... Kieslowski'nin Öldürme Üzerine Kısa Bir Film'i ve  12 Öfkeli Adam filmi....Mutlaka buluşun hem kitapla hem de bahsettiğim filmlerle...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Anam ölmüş bugün belki de dün bilmiyorum"

"İnsan yavaş gitse, güneş çarpar hızlı gitse, kan ter içinde kalır; sonra kilisede soğuk alır, şifayı bulur"

"Ne zamandır bana söyleyecek bir şeyi kalmamıştı, tek başına canı sıkılıyordu"

"Benim davamı, beni işe karıştırmadan çözümlüyor gibiydiler sanki"





16 Kasım 2012 Cuma

ZEKİ DEMİRKUBUZ/ YERALTI



Öfke..... titreşip duran, ha durdu ha duracak derken zamanı hiç eden bir histir...  Zamanında verilmesi gereken tepki' yi ıskalamak bence nedeni.. Iskaladığın her cevap, sana soru olarak döner ve ağırlıklar artmaya başlar... İnsan yanlışa müptela olmaya görsün, seni de bu yanlışları izlemeye müptela eder...Ve yola koyulur 'tepki krizi' an' ı...Bir insanın yeryüzüne çıkması için çok geniş bir midesi olmalı herhalde.....yada buna ben karar vermeyeyim söyle sorayım, bir  insan 'ne' ye sahip olmalı ki diğerleriyle birlikte olabilmeyi, sürdürebilmeyi  başarabilsin....Ah Muharrem...keşke söyleseydin o cümleleri...keşke...Underground ve Yeraltı...Yılın en iyi kitabı ile yılın bence en iyi filmi...

11 Kasım 2012 Pazar

HERMANN HESSE/KAPLICADA BİR KONUK


Hermann Hesse.... en sevdiğim yazarlardan değil... en sevdiğim yazar...Her okuduğum Hesse kitabından sonra tıpkı Dinle Küçük Adam' la buluşturduğu gibi Hermann Hesse ile de buluşturan ve bununla da yetinmeyip Hesse külliyatını bana veren arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum.. Öncelikle şu uyarıyı yapmak istiyorum.. Eğer Hesse okumayı düşünüyorsanız kesinlikle bu kitapla başlamayın....Narziss ve Goldmund ya da Siddhartha ile başlamalısınız... Tam anlamıyla Hesse bu iki kitabında aslında... Kaplıcada Bir Konuk okuduğum 4. kitabı Hermann Hesse' nin... Ben  her ne kadar bu kitapla başlamayın desem de kendisi 'Yaşlılık dönemime kadar yazdığım en iyi kitap" demiş bu kitabı hakkında..Konusuna biraz değinecek olursam siyatik ve gut hastaları' nın gittiği bir kaplıca var.... Hesse de bu kaplıcada... Bir yazarın toplumsal bir alanda kendini, hastalığını ve diğer insanları gözlemlemesi şeklinde özetlenebilir kitap...İnsan psikolojisini ele veren inanılmaz tespitler, saptamalar...Kabul gören gerçekler, doğrular... Hayatta ödev haline gelmiş ama anlamını yitirmiş ne varsa sorgulatan, insanın değişimine saygı duyan harika bir eser...Ben elimden düşüremeden bir gün içerisinde okudum ama akıcı olduğunu, herkesi saracak bir kitap olduğunu iddia edemiyorum.....Müthiş, sürükleyici kitap beklentisi olanlara mühim kitapları hatırlatıyorum....Buluşun...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Karşıma çıkan her tekerlekli sandalyenin beni neşeyle karışık bir acıma duygusuna, sevecenlik dolu bir kendini beğenmişliğe çağıran sesini işittim"

"Hemcinsini sev, çünkü o sensin"

"Tanrım şu yalnızlık denen şey ne kadar da güç ele geçiriliyor"

"Hayır, seve seve ölmek istiyoruz bizler ama şimdi değil, ileride kuşkusuz"


10 Kasım 2012 Cumartesi

BAHMAN GHOBADİ/KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR


Mecid Mecidi ve Abbas Kiyarüstemi dışında izlediğim  ilk İranlı yönetmen Bahman Ghobadi... Aslında  çok duydum ismini...ama izlemek bugüneymiş ...Kaplumbağalar da Uçar Amerikan işgalini Türkiye- Irak sınırındaki mültecilerle ele alan bir film.....Filmin neredeyse sonlarına kadar etkilenmeden, seyirci kalarak izledim... Ama öyle bir an geldi ki ve o an' lar arka arkaya öyle çok yaşandı ki...Çarptı resmen....ziyadesiyle etkiledi, üzdü...Savaş....Dışarıdaki savaşın daha çok içte yarattığı tahribat .....Dinle Küçük Adam kitabından sonra bu film çok anlamlı oldu....Buluşun...

9 Kasım 2012 Cuma

WİLHELM REICH/DİNLE KÜÇÜK ADAM


Üniversite' ye vardığım gün Freud karşıladı.... Sonra Piaget ve Kohlberg ile tanıştım.... Bu adamlarla 1. sınıf bitti... Açıkçası daha kimler olabilir diye hiç düşünmedim... Meğer Wilhelm Reıch  diye biri varmış ve Freud'un yardımcısıymış...Ben, ismi de Freud' la bağlantısını da kitap elime geçince fark ettim...Bazen standart isimlerin dışına çıkmak lazım.....Beni, Dinle Küçük Adam ile buluşturan bir arkadaşım oldu...Bahseden kişi hayatımda çok önemli bir yere sahip olunca kitaba vakit kaybetmeden ulaşmak istedim ama o heyecanla yayın evine dikkat etmedim .....Alter yayınlarından okudum.... Kelime hataları çoktu ve tuhaf, anlam veremediğim cümleler..... Yayın evi uyarısı yaptıktan sonra gelelim kitabın bende bıraktıklarına....Resmen dayak yedik bütün insanlık Reıch' tan.... ve ilginç Reıch bizi döverken biz de daha çok vur diye tempo tuttuk... Çünkü bütün çirkinliklerimizi,   hızla yol aldığımız bataklığımızı gözler önüne serdi.... Sitem ediyor, küçük insanlara kızıyor, bağırıyor, hakaret ediyor,uyarıyor sonra her şeye rağmen bize dair umudu olduğunu dile getiriyor....Ayna işlevi gören kitaplar azdır.. Dinle Küçük Adam bu nadir kitaplardan... Mutlaka ama mutlaka buluşun....

Not: Kitaptan seçtiklerim bölümünün anlamsız olacağını düşünüyorum...Tamamını seçtim:)))

5 Kasım 2012 Pazartesi

BARTABAS/ŞAMAN


Şaman filmini hiç duymamıştım...Tavsiye üzerine izledim...Öncelikle görsel ve işitsel bir şölen olduğunu söylemek istiyorum.....Biri şaman, diğeri keman virtüözü iki kaçak var ayrıca atlar ve kış mevsiminin bütün hırçınlığında bir doğa... İşte bütün bunların sonucunda özgürlük, mücadele, sanat, mistik değerler gibi alabildiğine yelpazeli bir film çıkıyor karşınıza....Filmin afişini beğenmediğim için ve bana dekalog man' imi:)) anımsattığı için başrolün fotosunu koydum:) Ayrıca yönetmenle ilgili nette ne var ne yok diye karıştırırken çok güzel bilgilere ulaştım... Bartabas'ı neredeyse filminden daha çok sevdim...:)2006 da Türkiye' ye gelmiş.. Zingaro Tiyatrosu'nun sahibi kendileri..Zingaro tiyatrosu dans, opera, tiyatro ve biniciliği anlatan çalışmalar yapan bir tiyatroymuş...Nette Zingaro ve Bartabas yazıp görseller butonuna basınca müthiş kareler çıkıyor karşınıza...Türkiye' ye gelince sormuşlar ayrılınca bu ülkeye dair ne kalacak aklınızda.. cevabı şöyle olmuş.."Allahım Yarabbim ya...” lafı.:))) Röportajın tamamını  okumak isteyenler için ki şiddetle tavsiye ederim link...Bartabas...








3 Kasım 2012 Cumartesi

JOSE MAURO DE VASCONCELOS/ŞEKER PORTAKALI


Öğrencilerim için kitap aldığımdan bahsetmiştim. Gelişigüzel bir sınıf kütüphanesi istemediğim için titizleniyorum...Önce ben okuyorum kitapları... Zaten önceden okumadığımdan benim için de faydalı oluyor... Şeker Portakalı da yine bu kitaplardan biri...Çok etkilendiğimi belirtmek istiyorum öncelikle... Çünkü özlemi çok taze olan bir öğrencimi hatırlattı. Veysi' yi...İstanbul'a taşındılar bayram öncesi...Kahramanımız Zeze olaylar karşısında yorum yaptıkça hep Veysi geldi aklıma...Bağlanma yönüm pek yoktur aslında...Kim olursa olsun bağımlı olmak yerine o kişiye mekansız bir bağlılık olması gerektiğini düşünürüm.. Öyle de yaşarım... Ama Veysi çok zorladı beni...Başarılı değildi, sınavlarımdan düşük alırdı:) çok temiz ve düzenli de oldugunu söyleyemeceğim, uslu hiç değil:) ama olaylara bakışı, sordugum sorulara cevapları, hiç oturmayışı ayakta dersi dinleyişi...şimdi düşünüyorum bir fotoğrafı bile yok bende.. Aklımda kalan son şey "öğretmenim yardım etmek istiyorum" deyip çantamı omuzlaması, ayağında belki 2-3 numara büyük çok eksi bir ayakkabıyla öyle özgüvenli kendinden memnun yürüyüşü... İşte bu özlem kitaptan ziyadesiyle etkilenmeme neden oldu....Kitaptan biraz bahsedecek olursam Zeze çocuk kahramanımız... Gerçek yaşı beş, yalan yaşı altı:)) okulda ve Portuga'nın yanında uslu ama bu iki dairenin dışına çıkınca azgın bir velet... Ama ondan daha azgın bir çevresi var Zeze'nin.. Orantısız güç ne demek işte tam da cevabını bulacaksınız... daha fazla yoruma gerek yok.. mutlaka buluşun...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Borcum ne kadar Zeze?"
"İki yüz reis."
"Neden yalnızca iki yüz reis?Bütün boyacılar dört yüz alıyor"
"İyi bir boyacı olduğumda ben de onlar kadar alabilirim. Şimdilik hayır."

"İnsanlar çocuklardan her şeyi kolaylıkla alırlar"

"Sokağın belleği zayıftır çünkü"



1 Kasım 2012 Perşembe

Modigliani....




Günlerdir bunu izler, bunu dinler dururum....parçalar halinde izlediğim bu film de kesintisiz tekrar izlenmeyi beklemekte...

31 Ekim 2012 Çarşamba

HASAN ALİ TOPTAŞ/GÖLGESİZLER


Oklap Kütüphanesi kitap seçme konusunda en çok başvurduğum blog. Şimdiye kadar hiç pişman olmadım.. Gölgesizlerden de bu güzel blog sayesinde haberim oldu... Başından sonuna kadar ilginç kelimesi ağzımdan düşmedi okurken... Ne olumlu ne olumsuz bir yorum yapabildim bitirene kadar...Filmini de çekmişler.. Çok merak ettim en kısa sürede izleyeceğim...Varlık ve yokluk sorunsalı için mekan olarak köy' ü seçmiş yazar...Köy yaşantısı içinde zor bir konuyu çok değişik bir yazma tekniğiyle bence çok iyi kotarmış...Eleştirilebilir yanları yok değil tabi ki.. Muhtarın sonu ve Bekçi' nin sırrı ... Akış içerisinde öyle net verilmiş ki.. Zaten tahmin ediyorsunuz okurken ve sizin tahmin ettiğiniz son ile de karşılaşınca canınız sıkılıyor....:)) Ama ben de genel olarak çok özel bir yer ettiğini söylemek isterim... mutlaka buluşun ...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Yeryüzünde gecikmişliğin ilacı yoktur"

"Devlet her zaman on beşinde olurdu, canını sıkıp da bir kere küstürdün mü artık dönüp yüzüne bakmazdı"

"Bir oturuş biçiminin içinde aynı anda kaç kişi oturur"

"Yalnızca yürümek istiyordum yürümenin tadına basa basa"

30 Ekim 2012 Salı

TEZER ÖZLÜ/ÇOCUKLUĞUN SOĞUK GECELERİ



Bir çok yerde Tezer Özlü' den alıntı cümleler okudum ve okudukça adam akıllı kitaplarını okumam gerektiğine karar verdim. Diyarbakır' daki kitap fuarında aldım Çocukluğun Soğuk Geceleri'ni... Bayramda memlekete giderken yolda başladım ve o yolculuk bitmeden bitirdim... 65 sayfa.....inceltme gerektiren sıvılar gibi .... çok yoğun ve isyankar bir anlatımı var....hassas noktalarda geziniyor kitap... çocukluk, cinsellik, delilik.. daha ayrıntılı bilgi ve değerlendirmeler için bu güzel bloga uğrayın derim:) mavikalemdekiler.....

Kitaptan Seçtiklerim:

"Beni dayanabileceğim bir duruma getir"

"Neden dost olmadan erkek- kadın, karı- koca olmaya çabalıyoruz"

"Öğrendiklerimi unutacağım. Okulun önünden bir daha hiç geçmeyeceğim"

22 Ekim 2012 Pazartesi

HANDE ALTAYLI/KAHPERENGİ


Merak uyandıracak cümleler kurdu bu kitap üzerine kitaba, hayata, insana bakışına saygı duyduğum güzel bir insan:) Ver dedim okuyayım merak ettim çünkü. Çabucak bitiyor zaten...Kolay bir dili var... Ağdasız, yormayan....İçeriğe ve bende bıraktıklarına geçmeden kapağa değinmek istiyorum.. Kesinlikle çok kötü, çok itici bir kapak... Hiç gerek yok bu çıplaklığı kullanmaya gerçekten....İnsanın içeriğe karşı bakışına ön ekini resmen zorla koymaya çalışıyor... Neyse efendim, neredeyse kitabın sonuna kadar kötü bir Ayfer Tunç takliti  olduğunu düşündüm.... Yeşil Peri Gecesi' ne benzettim... O kitap en sıkıntılı dönemlerimin birinde okumuş olduğum, beni ziyadesiyle etkilemiş bir kitap....Yeşil Peri Gecesi'ne olan sevgim Kahperengi'yi okurken zorladı açıkçası ....Önemli olan hikayeden ziyade anlatım biçimi benim için...Neyse lafı çok uzatmayayım ben öyle burun kıvıra kıvıra okurken romanın kahramanlarından Deniz ile ilgili ayrıntıyı!!öğrenmem ile şok yaşamam bir oldu.. Aslında pek şaşırtıcı değil ama son zamanlarda insana, dostluğa olan inancım öyle sıkıntılı ki... Bu noktada çok etkilendiğimi itiraf ediyorum....bazı tespitler bazı cümleler insanı gerçekten düşündürüyor....ama genel olarak söylemek gerekirse anlatımdan ziyade hikayeden beslenen bir kitap.. yani benim genel tarzıma uygun değil ...... yinede gözden çıkartmayın okuyun derim...

Kitaptan Seçtiklerim:

"İnsan bazen bir yerde takılıp kalıyordu ve diğerleri yürüyüp giderken, o bir yol bulup geçemiyordu"

"Sen bir şehre ait oldukça o da sana ait oluyordu"

"Bazen başladığın yere dönebilmek için dünyayı dolaman gerekiyordu"

20 Ekim 2012 Cumartesi

DERVİŞ ZAİM/ CENNETİ BEKLERKEN


Derviş Zaim ile tanışmam Nokta filmi ile olmuştu ilk kez... Sinemada izlemiştik arkadaşlarla...Filmi izlemek için hazırlıklı olan sadece bir arkadaşımız vardı aramızda, zira güneş gözlüğünü çıkartıp izlemişti.... Biz de gözlerimizi kısmaktan bitap düşmüştük..:)) İzleyenler bilir Nokta filmi tuz gölünde çekilmiştir, izlerken rahatsız edici şekilde gözleri etkilemektedir bu yer:))....Efendim hat sanatı ekseninde bir adamın pişmanlığı idi ele alınan...pek beğenmemiştik...etkilememişti ...Şimdi öğrendim ki aslında bu filmler bir üçleme imiş... Geleneksel el sanatları üzerine...Ben Nokta ile ikinci filmi izlemişim... İlk filmi olan Cenneti Beklerken gerçekten harika.. Minyatür sanatını tarihle öyle güzel harmanlamış ki bu sefer Derviş Zaim, hayran kalmamak elde değil... Uzun zaman önce alıp, beklettiğim bir filmdi... pişman oldum ... çabucak buluşmak gerek...





19 Ekim 2012 Cuma

RICHARD BACH/ MARTI


Benim çocukken okuduğum kitaplar kategorisi yok...okuduklarımı da hatırlamıyorum...ciddi anlamda okumaya lisede başladım...hiçbir öğretmen, arkadaş yada aile ferdi örnek olmadı bu noktada. Tamamen içsel bir istekle geçte olsa okumaya başladım... Sonrasında komşu evlerini mi karıştırmadım kitabınız yok mu diye, kitabının çok olduğunu söylenen biriyle arkadaş mı olmadım efendim....Komşudan aldığım ve ben almadan yüzüne bakılmayan kitaplar  ben aldıktan sonra önem kazanıyor ve isteniyordu.. Sonrasında kitap isteyeceğim çok arkadaşım, hocam oldu....ama en büyük isteğim bana ait olmalarıydı.. Çok şükür bu büyük hayalime yatırım yapabiliyorum şu an...Ben geç tanıştım bu tutkumla öğrencilerim geç kalmasın diye  üzerlerine titriyorum ama sonrasında şu soruyu sordum kendime...Sevdireceğim derken ya iyice soğutuyorsan.. Şimdi ilginç kitaplar, özel kitaplar alıp şöyle diyorum... gönüllü olanlara vereceğim kitapları, istemeyen okumayabilir.. Böyle sorunca, onların fikrini alınca artık mecburiyet değil, kendi seçimleri oldu okumak... Martı da onlar için aldığım ama benim okumadığım bir kitaptı... Gerçekten büyüklerin de mutlaka okuması gereken bir kitap.... Martı yerine kesinlikle bir insanı yerleştirip hayatı okuyabilirsiniz..Sizi sürekli aşağı çeken insanlardan, öğretilmiş saçma sapan kabüllerden sıyrılabilirsiniz. İnsana aşk veren, şevk veren ama hüznü de yaşatan nadir kitaplardan... Mutlaka buluşun....

Kitaptan Seçtiklerim:

"Ortaya çıkmak ve herkesin karşısına geçmek büyük bir onur yada onursuzluk kaynağıydı."

"Gitmek istediğin her yere, istediğin her zamana gidebilirsin"

14 Ekim 2012 Pazar

LEYLA İPEKÇİ/ATEŞ VE BAHÇE


Leyla İpekçi ile Mustafa Ulusoy'un Film Şeridi programında tam olarak tanıştık sayılır. Rus yönetmen Tarkovski 'nin Kurban filmi üzerine konuşuyordu. O filmi bulamamıştım sonrasında..Kitapta da uzun uzun bu filmden bahsediyor .... Feragat edebilmek , sebat gösterebilmek, yaratana sunarken kurbanını teslim olduğunu O'na gerçekten yakın olduğunu hissedebilmek.... cümle yorgunluğu sendromu yaşıyorum... çoğu cümleyi anlayamadım zaten..... ve dedim kendi kendine çeşme başında kabını doldurmaya çalışan ama  kabı delik,  isabeti problemli birisin...her şeye rağmen okuyabildiğim için kendimi şanslı addediyorum... cümlelerin mübarek olsun Leyla İpekçi...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Mesafe ayarı yapabilmek imkansız"

"Her şey bir ağızdan, kendi aradığını sayıklıyor. Her ağızda yüz bin lisan."

"Sensiz yapabileceğim yegane şey; devam etmek"

"Hiçbir hacker' in şifresini çözemeyeceği hayallerimle başbaşayım"
  

30 Eylül 2012 Pazar

CHANTAL DELTENRE/BEBEK TÖRENİ


Öncelikle bu kitapla buluşturduğu için Biblio'ya teşekkür ediyorum. Çok farklı bir okuma oldu benim için...Ben insanın kendisiyle ve çevresiyle kuşatıldığı kitaplar okuyorum genellikle....Yine insan var ama en mahrem halleriyle ve o mahremiyeti birlikte oluşturduğu nesnelerle birlikte. Farklılık burada başlıyor işte... Kahramanımız Keiko.... Fransa'da büyümüş bir Japon kızı.... ve Japonya' ya gidişiyle başlayan insanla kırılgan, nesnelerle sağlam ilişkisi....Ve Bebek Töreni... Merakla beklediğim bölümüydü...çok ilginç ve etkileciydi......ağır adımlarla ilerleyen bir kitap... ben sıkılmam Keiko'ya eşlik ederim diyenlere mutlaka okumalarını tavsiye ederim...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Eğilip taşları bir bir okşuyorum; gecenin özeti gibiler, dost hayvanlar gibi hem dik başlı hem uysal."

"Öteki hakkında kafanda kurduğun imgeyi , onu kaybetme tehlikesini göze almadan sevemezsin"

25 Eylül 2012 Salı

ANTOINE DE SAINT - EXUPERY/ KÜÇÜK PRENS


Eğer bir gün küçük bir prens kalbinizi fethederse yapacağınız en güzel iş bu prensi herkesle tanıştırmak olmalı... Sadece yüreğime dokunmadı Küçük Prens....  ötesi oldu.....hem çok sevdim bu kahramanı hem de bu kadar yüklenmek olmaz ki dedim... hem bu prensi  kucaklamak isteyecek kadar sevgi doldum hem içten içe kızdım.. çıplak bıraktı...

Not: Küçük Prens için kitaptan seçtiklerim bölümü anlamsız olacak...

23 Eylül 2012 Pazar

İVAN GONÇAROV/OBLOMOV


Bir adam var otuzlu yaşlarında....Tembellik hastalığına yakalanmış...Öyle ki ilk 100 sayfa yataktan kalksam mı kalkmasam mı arafında bırakıyor okuyucuyu...Odasında ziyaretine gelenleri "Yaklaşmayın, dışarının soğuğunu getirmeyin"  diyor. Aylardan mayıs ve hava sıcak olduğu halde....Başka biri paçalarından tutsa ve düşürmeye çalışsaydı hayat uçurumuna Oblomov' u, kendine verdiği zarardan daha büyük bir zarar veremezdi herhalde....Gerçek biri gibiydi Oblomov benim için..Yazar o kadar güçlü bir dille anlatıyor ki...Cana gelmiş bir karakter ama uyuşuk, yaşamak istemeyen, bilinçli bir şekilde yaşama bakmayı tercih eden...Telefonda konuşurken şu cümleyi kurabildim mesela..Ama ben Oblomov kadar kötü durumda değilim..:).Kendimi roman karakteriyle karşılaştıracak kadar yakınımda duran biri oldu Oblomov...İnsan' a dair yine çok derin bir kitap...zor okunuyor, öyle akıp gitmiyor, altını çizeceğiniz kadar afili cümleler yok ama bütünüyle değerlendirdiğimde, benim en önemli kitaplarım arasına girdi...sabırla okuyun...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Zavallı atalarımız el yordamıyla yaşıyorlardı" 

"İnsan onuruna yaraşır bir şey yaptığı, huzurunu koruduğu 

için mutluydu"

14 Eylül 2012 Cuma

DAVİD FİNCHER/ SE7EN


Mustafa Ulusoy'un hazırlayıp sunduğu Film Şeridi programı vardı bir zamanlar...Orada görmüştüm ilk kez SE7EN'i...TRT de izledim yine geçenlerde:)) Son zamanlarda TRT'yi övmekten bir hal oldum... ama hakikaten esaslı filmler yayınlıyorlar...filmin bir noktasına kadar dedim ki sıradan bir seri katil filmi... ama öyle bir nokta oldu ki.. donup kaldım.. acaba filmin bu noktadan sonra seyri nasıl olacak demekten kendimi alamadım.. ve finali çok etkileyiciydi..... insanların artık çığırından çıktığı , kayıtsızlığın son raddede yaşandığı şu zamanları çok güzel işlemiş yönetmen.... bir yerde şöyle bir cümle geçiyor...." İnsanların sizi dinlemesi için omuzlarına dokunmanız artık yetmiyor, balyozla vurmanız gerekiyor"... hemen izleyin ....




9 Eylül 2012 Pazar

ZEKİ BULDUK/MÜSTESNA DELİLER ALBÜMÜ


Yaz başında İstanbul' da hem mesleki anlamda hem de kültürel anlamda geliştirici bir seminere katıldım..Çok özel insanların gayretli çalışmalarına şahitlik ettim...Zeki Bulduk ile orada tanışmak nasip oldu....Sizi sosyal medyadan tanıyorum sadece, kitaplarınızı bilmiyorum dedim. Sonra kitaplarını imzalatırken şimdi doğru bir tanışmışlık olacak sanırım deyince o da beğendim:) yazdı face diliyle kitap kapağına...Saçlar, sakal dağınık...:)Söyleşi de öyleydi biraz, dağınık ama bir o kadar samimi...:) Müstesna Deliler Albümü adından da anlaşılacağı üzere seçilmiş, Zeki Bulduk'un hayatına dokunmuş mezcupların albümü.....
Her insanın hayatı kesişir delilerle...Bizim mahallede de Yakup vardı....acıkınca evleri gezer karnını doyururdu ve kahvaltılık bir şeyler koyarsan önüne evin oğlu gibi surat yapar, yemek sonunda dua yapmadan giderdi:)) ama sevdiği yemek olsun öyle dua ederdi ki, durdurmasak çatlayacak zannederdik....Bir insanı deli karşısındaki tutumundan tanıyabiliriz.....Bir deli karşısında belki de en çok belli olur bir insanın iyi yada kötü olduğu der tekrardan kitaba dönecek olursam sanırım Zeki Bulduk' u bu üslupla okumayı hiç ummadığım için mesafeli bir okuma süreci yaşadım.. daha akılcı bir yazar beklerken daha duygusal biriyle karşılaştım.....daha içli daha kendine yüklenir, kendine yüklenirken insanlığa yüklenir bir yazar gördüm....belki kafamdaki şablona uymadığı için garipsedim ama buluşulması gereken bir kitap olduğunu düşünüyorum.. ziyadesiyle etkilenecekler olacaktır....


Kitaptan Seçtiklerim:

"Bir abdest alıp yönümüzü kıbleye döndüğümüzde bile paçalarımıza yapışan bir dünya vardır, şımarık!"

"Başkalarının hikayelerine en fazla ağlayabiliyoruz"


ABBAS KİYARÜSTEMİ/RÜZGAR BİZİ GÖTÜRECEK

Yine TRT de izledim...Kurak topraklar üzerinde ilerleyen bir araba görünce dedim bu Kiyarüstemi filmi....ve tahminim doğru çıktı.....Kirazın Tadı ile tanışmıştık yönetmenle. Konusu ve konuyu sonuca bağlama şekli oldukça ilginç gelmiş ve sevmiştim.Bu film de yine ilginçliklerle dolu. Mesela yüzünü görmediğimiz kahramanlarımız var, hemen hemen aynı sahneler arka arkaya veriliyor.Biraz sabrı zorluyor anlayacağınız.Ama diyaloglar bence muhteşem...ve köy...Kara vadi.... üstü üste, iç içe evler....herkese hitap edecek bir film olmasa da ben Kiyarüstemi filmleri beğenerek izliyorum..

MAJİD MAJİDİ/BARAN


Hafta sonları kovboy filmleri olurdu TRT de. Hep aklımda öyle kalmış...Şimdi ise öyle özel filmler çıkıyor ki...Gerçekten  takdiri hak ediyor TRT.....Bir gece vakti izledim Baran'ı.. başlamıştı ama sonra başını izlerim dedim...Tam filmin seyrinin değiştiği, nefretin en güçlü duyguya dönüştüğü noktada izlemeye başlamışım..Başını izleyince de çok derinden bir etkilenme yaşadım...Aşk' ı hiç bir filmde böyle izlemedim, aşkı böyle yorumlayan  bir yönetmen görmedim.....Aşkı zarar vermek ya da öldürücü bir sahiplenme duygusu olarak algılayanlara öyle güzel yanıt ki bu film.... sanırım bu filmi her hatırladığımda ya da izlediğim de umut ile hüznü aynı anda hissedeceğim...Majid Majidi ve fimleri....mutlaka buluşulmalı.....

8 Eylül 2012 Cumartesi

ALPER CANIGÜZ/OĞULLAR VE RENCİDE RUHLAR


Merak ettiğim bir yazardı Alper Canıgüz. Aslında Afili Filintalardan tanışmışlığımız var. O site ve yazarları gerçekten takip edilesi. Sonrasında bir çok blogta kitaplarından övgüyle bahsedilince alıp okumak şart oldu. Oğullar ve Rencide Ruhlar' ın arka kapağındaki  "Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar" sözü beni ziyadesiyle kitaba motive etti. Tahmin ettiğiniz üzere kahramanımız 5 yaşında...ve ortada ilginç bir cinayet var....tabi bu cinayeti aydınlatmakta bizim kahramana düşüyor......Yaşından öte davranışlar gösteren, ahh büyümüşte küçülmüş benzetmeleri yapılan çocuklara olan antipatim kitaba ilgimi biraz azalttı...Sonuçta yazarın hayal dünyasındaki çocuktan kendi sınırlamalarımı bekleyemem ama insan ister istemez etkileniyor...Fazlasıyla küfür olması da ayrıca rahatsız etti. Sonunu çok beğendim ve o mektup hüzünle birlikte epeyce gülümsetti beni....Kitapla ilgili yorumlara bakınca insanların çok etkilendiğini çok beğendiklerini gördüm.. Ben ise okusanız da olur okumasanız da olur diyeceğim ....

Kitaptan Seçtiklerim:

"İnsan yüreği sarkaç gibidir işte  böyle. İstediği noktaya ulaştığı anda tüm hızıyla tam tersi tarafa kaymaya başlar."

"Duygularımızı canlı kılmanın yegane yolu devinmektir"




1 Ağustos 2012 Çarşamba

BARIŞ BIÇAKÇI/SİNEK ISIRIKLARININ MÜELLİFİ


Hep diyorum bazen çıtayı yükseltmek bir yana kırmak lazım o çıtayı, her daim en iyisine odaklanmak bazen elimizdeki iyi şeylere kibirli bakmamıza neden oluyor…bu kitap içimde yankılanmadı… cılız kaldı etkisi… bu türe benzer çok daha iyi örnekler okumak mı  acaba bu hiçte hoşlanmadığım müşkülpesentliğin nedeni…Aslında can alıcı tespitler var.. ah ne kadar da güzel bulunmuş denilen benzetmeler ve güzel kitaplara, albümlere atıflar… Oktay Rifattan dizeler…..hakkını yemek istemem ... belki başka okuyucularda çok daha özel etkiler bırakabilir diye düşünüyorum… gözden çıkartmayın, buluşun….

Kitaptan Seçtiklerim:

“Bir hatıra gözüne kan gibi oturduğunda….”

“Kötü hatıralar nedense hep kol mesafesinde durur”

“Yaşamak ilerlemek olamaz diye düşünüyor Cemil, ama geride bırakmak olabilir”


29 Temmuz 2012 Pazar

HERMANN HESSE/ GERTRUD


Hermann Hesse kitaplarına olan hayranlığım malumunuz. Gertrud ile 3. kez buluşmuş olduk Hesse ile..Okuduğum ilk 2 kitabı yani Narziss ve Goldmund ve Sidhartha tek kelimeyle beni büyülemişti. Büyülemişti derken yanlış anlaşılmasın. Öyle aman aman olaylar geçiyor, sarsıyor anlamında bir büyülenme değil bu..İnsanın bitmek bilmeyen arayışını öyle derinlikli ve saran bir üslupla ele alabilmesi bakımından büyüleyiciydi. Gertrud bu anlamda o kitapların gerisinde kaldı…ne eksikti bilmiyorum ..genel doku aynı gibiydi… aslında eksik olan sanırım diğer kitaplarında baştan sona insanı içine alan anlatımı Gertrud’ ta kesintiye uğrayarak gerçekleşiyordu..Yani tam içinde hissettiğiniz bir anda dış kapının mandalı olabiliyorsunuz.. tabi ki bunlar benim izlenimlerim… yine acılar içinden geçen insanlar…. yine olamamışlık …yine arayış …. Belki fazladan umutsuz aşklar eklenmiş… acılara müzik kılıfı geçirilmiş ve korumaya alınmış diyebilirim kitap için  özetle …. Bir nokta daha var ki Hermann Hesse kitaplarındaki kahramanlar öyle karakterli ve duruşlu insanlar ki, kitaptan taşıp insan etrafında görmek istiyor böylelerini..…her şeye rağmen buluşulması gereken bir Hesse kitabı…


Kitaptan Seçtiklerim:

“Zaman zaman hoş bir saat geçirebilmek için ne çok sevincin, huzurun ve vicdan rahatlığının tutumlu bir davranışla kaldırılıp bir kenara konması gerekmektedir. "
      
“Güçten yana zengin, amaçtan yana yoksun biri”

“Yaşamın uçurumlarından habersizdi adeta”





26 Temmuz 2012 Perşembe

VLADIMIR MAKANIN/UNDERGROUND


Yaklaşık 40 gün sürdü okumam…Tatilin en yoğun dönemlerini  birlikte geçirdik, şehir şehir gezdik…ben yeryüzünden o yeraltından yaşama eşlik ettik….. bir kitap karşısında çaresizlik hissini epeydir  tatmamıştım Underground’ a kadar.. İlk başlarında hatta ilk 100 sayfa resmen iteledi beni…zor tuttum ,zor tutundum ama bu yılın en esaslı okuması oldu.....hep  diyorum insanı ve derinliklerini anlatan kitaplar benim en sevdiklerim, en etkilendiklerim oluyor… bu da öyle oldu… bir insanı hem de yeryüzü karmaşasına karışmamış bi insanı anlatıyor… Öze saygı ve benlik ekseninde….Yer Rusya.. geçiş dönemi…ne eskisin ne yeni… nasıl etkilenir böyle zamanlardan insan…nasıl etkilenir yeraltı… hiçbir yazısı yayımlanmamış bir yazar nasıl bakar yaşama böyle bir dönemde….İnişli çıkışlı bir roman değil….. iniş çıkış yok ama gerilim hattı.... yaşamın gerilimi.. benliğini koruyarak var olmak .... taviz vermeden … değişimlere aldırmadan…bu kitaptan sonra henüz izleyemediğim  çok da merak ettiğim Zeki Demirkubuz’un Yeraltı filmi daha bir anlam kazandı…O’nun Rus Edebiyatından özellikle de Dostoyevski’den etkilendiği aşikar…bu arada bir not Underground okurken klasik okuyormuşum hissi oluştu ben de….. eğer “ insan” bütünüyle ilgi alanınıza giriyorsa mutlaka okuyun, beğeneceksiniz.. Ayfer Tunç’ a da bir selam yollamak gerek .. bu özel kitapla buluşturduğu için..

Kitaptan Seçtiklerim:

“Aile, Homeros zamanından beridir yıkılıyor. Gel gör ki… gel gör ki yine de sağlam. Aileyi koruyan bir şey var!”

“Biliriz öylelerini. Bütün zehirleri –kendilerini kanıtlamanın zehridir.”

“Değiş tokuşun mahremiyeti”

“Ne tarafa baksam canım yanıyor”

“İnsanlar, zaman konusunda , hesap versinler”

“Mahkeme ruhun susuzluğunu dindirmez”

“Kendinden söz etmek soyunmak demektir. Çırılçıplak kalmak demektir”

“Yaşayabilirim. Vicdan galiba sustu. Zavallı gelişmemiş organımız”

“Kıymet biçme ve kıymet bilmeme zamanı”

“Yaşam kendi yapışkan çimentosuna sahiptir”


12 Temmuz 2012 Perşembe

MAJİD MAJİDİ/SÖĞÜT AĞACI


Majid Majidi ilgi ile takip ettiğim bir yönetmen....Blogta ilk kez yazıyorum bir filmi hakkında...Cennetin Rengi filminde körlüğü küçük bir çocuk üzerinden ele alırken Söğüt Ağacında yetişkin bir insan üzerinden izliyoruz...Ne izleme ama....bir insanın görür ve görmez halleri...aradaki uçurum size tahsis edilmiş...uçurumdan yer beğenin...

6 Temmuz 2012 Cuma

TEVLİHEV PROJECT/ ARŞ-I AŞK



Tatilin 8. gününde İzmitteyim...Körfez manzarası eşliğinde çay keyfi yaptım uzun uzun....Bu arada İzmit saat kulesi çevresi harika olmuş...Çalışkan bir belediyesi var İzmit'in...Bu şehre soğukluğum  aslında biriktirdiğim kederdendi..Keder yığınım erimiş....Artık gezerken keyif aldığımı fark ettim...Neyse efendim maksadım bu güzel şarkıyı paylaşmak..bu grubun diğer şarkıları da çok güzel.. De Lori mesela..Keyifli dinlemeler...

24 Haziran 2012 Pazar

KRZYSZTOF KİESLOWSKİ/DEKALOGLAR(4.BÖLÜM)


dekalog 4
     "anne ve babana saygılı davranacaksın."

İzleyeli çok oldu ama kafamda evirip çevirmem gerekti, anlamlandırmakta güçlük çektim, yoruma çok açık bir bölümü dekalogların. Ortada bir mektup var ve bolca şüphe ve olmaması gereken hisler. Birinin ebeveyn konumunda olması için illaki biyolojik olan görevini yapmış olması mı gerekiyor. Kızın son sahnelerin birinde Baba diye bağırması ve mektubu yakmaları çok anlamlı geldi bana, diğer türlüsü olsaydı ahlaki anlamda çetrefilli bir durum söz konusu olacaktı....İzleyin ve düşünün bana da  siz ne anladınız anlatın:))

22 Haziran 2012 Cuma

TURGUT UYAR...



                                      Luna gönderdiğinden beri her gün dinliyorum...iyi geliyor:)
                                                                 teşekkür ederim:)