14 Ocak 2012 Cumartesi

ARNON GRUNBERG/TİRZA

Yine benim için zor bir yazı... Tirza hiç bilmediğim, hiç duymadığım bir kitaptı. Takii Ayfer Tunç'a göre Edebiyatın Ölmediğini Kanıtlayan 5 roman başlıklı videoyu izleyinceye kadar.Yeni kitap siparişi vermiş olmama rağmen bu kitapları da sipariş ettim... Dikkat çekici kapağı, kırmızının en sevdiğim renk olması, listenin ilk sırasında bu kitabın olması hemen okuma isteği uyandırdı bende.
Ayfer Tunç 21. yüzyılın ilk klasiği şeklinde tanımlıyor kitabı.....
Bazı kitaplarla ilgili beynimizin  ukalalık ve gereksiz bilmişlik yaptığını düşünüyorum. Tirza'yı okumaya başlamadan az buçuk bir kalıp oluşturdum kafamda ve kitap ters köşe yaptı,ağzımın payını aldım:))) Sanırım en kestirme yoldan sarsan kitaplar okudum bu aralar Tirza'nın da öyle olacağını düşünürken, satır aralarına yedirilmiş derinliği, hiçlik algısıyla benliğini beslemeye çalışan bünyenin aslında nasılda bağımlı bir bireye dönüşüşü ayrıca yaşlı Avrupa'nın cinsellik algısını irdelemesiyle kitap tek kelimeyle DÜŞÜNDÜRÜCÜYDÜ. Hele Ester karakterinin söylediği şu cümle inanılmaz vurucuydu. "Biz artık birbirimizi sevmiyoruz, sadece birbirimizden zevk!!! alıyoruz...".... ama zevkle acının birlikteliği... ama hayatı tek boyutla yürütmenin sakıncaları...ama.....
Tirza asıl kahramanımız değil... Tirza nesne konumunda.... Aslında Tirza'nın babasının hayatını okuyoruz. Jörgen'in acısı, kendine yükleyemediği anlam, kendine hiç kimsenin yüklemeye değer bulmadığı anlamlar..... Aslında Jörgen Avrupa'nın hastalığının müşahhas hali... Şimdiki zaman eksenli gibi görünüyor kitap ama aniden geçmişle ilgili ya da okudum bitti dediğiniz bir an'dan tekrar başlayabiliyor...Kitabın sonu da hiç ummadığım şekilde vurucu bitti. Hem anlatımıyla hem anlattıklarıyla benim için özel kitaplar arasına girdi... Bazı ifadelerin alenen yazılması rahatsız etse de insanoğlunun geldiği durum daha da rahatsız ediyor... Farklı bir kültür okumak hem de bizden çok farklı bir kültürü okumakta ilginç bir tecrübe oldu benim için.... Ezcümle okunası bir kitap...

Kitaptan seçtiklerim:

Gerçek olan geride kalandı...

Aids ile mücadele et, aidsli insanlarla değil...

Sen yaşlısın hem de uzun süredir yaşlısın....

7 Ocak 2012 Cumartesi

TAHSİN YÜCEL/PEYGAMBERİN SON 5 GÜNÜ


Üzerine yazı yazarken ne diyeceğinizi , nasıl ifade edeceğinizi kırk kere düşünüp biçare başlangıçta ki bilinmezliğe döndüğünüz kitaplar oldu mu  hiç... şu an tam da bu durumun içerisindeyim....gerçekten  yetersizlik hissediyorum bi de okuduğum için inanılmaz şanslı.....
Tahsin Yücel' den okuduğum 3. kitap. Kumru ile Kumru ile çok güzel bir başlangıç yapmıştım. Yalan ile zorlu bir okuma gerçekleştirmiştim... Zorlu derken iki türlü....hem  okuma anlamında çok zorlamıştı içinden çıkana kadar akla karayı seçmiştim hem de kitabın esaslı, zorlu oluşu....Vee 3. kitap Peygamberin  Son Beş Günü.....Sıralama yap deseler ilk sıraya alırım hemen... Üst düzey gerçekten.... kurgusu, anlatımı, paradoksal durumları ifadelendirişi, ironik anlatımı ve her satırda böyle kelimeler de var mı diye şaşırtan sözcükleriyle baş döndürücü.....
Rahmi Sönmez nam-ı diğer Peygamber.....Bu kitabı elimde gören, alan itibariyle dinle ilgimden dolayı hangi Peygamberin Son Beş Günü gibi beni gülümseten sorular sordular:)) Bizimkilerle alakalı değil dedim bende....:)
Allah kelimesini kullanmayan, asla dua etmeyen, tarihin sürekli ileriye doğru aktığını düşünen, faşistlere, kitaptaki ifadesiyle kenter topluma yani burjuva sınıfına kızgın, bu sınıftan olabildiğince uzak biri kahramanımız.... buraya kadar sorun yok çünkü sıradan bir koministte olması gereken özellikler bunlar.... Rahmi Sönmez'i farklı kılan özellikler var oysaki....Çünkü o kominizmi bir din gibi kutsamaya başlıyor ve ideolejisiyle ilgili gördüğü her olumsuzluğu kuşak sorunu olarak yorumluyor...Zaten dinle uzaktan yakından ilgisi bulunmayan bir düşünceyi ancak bir peygamberde görebileceğimiz adanmışlık ve inançla benimsemesi kahramanı ve dolayısıyla kitabı farklı kılan nokta oluyor...... Marks'ı, Lenin'i , devrimciliği öğrendiği, daha sonrasında eşi olan Feride, aynı amaçla yola çıkıp , kapitalizmin bekçisi haline gelen Felmi Gülmez,  torunu Nazım ve diğerleri....her bi karakterle aslında kitabına boyut ve derinlik katmış yazar..... Tavsiye mi?? Şiddetle.....
Kitaptan Seçtiklerim:
Okurken kocaman bir offf çektirdi bu satırlar..."Senin kuşağın devrimciliği; gördüğü işkenceyle, tutuklu kaldığı süreyle yani başkasının kendisine yaptığıyla ölçülüyordu; benim kuşağın devrimciliğiyse, kendisinin başkasına yaptığıyla, yani öldürdüğü suçlu sayısıyla ölçülüyor"

"Kapitalist değil misin ? Kafanla değil , kesenle düşünürsün!"


1 Ocak 2012 Pazar

8- M. NECATİ SEPETÇİOĞLU/ GEÇİTTEKİ ÜLKE


Dünki Türkiye Serisinin 8. kitabı da bitti. Geriye 4 kitap kaldı. Başka kitapların arasına serpiştirerek en kısa sürede bitirmeyi diliyorum.
Artık yeniyetme Beyazıttan Padişah Beyazıt'a geçiyoruz...Bu Atlı Geçide Gider kitabında hepsi daha çocuk olanların yetişkinliklerinde ne halde olduklarını, hayatlarını nasıl şekillendirdiklerini geçişli olarak okuyoruz...Yıldırım Beyazıt temelinde Doğan Beğ, Ecevit ve Şeyh Bedrettin üçlemesinde olaylar gelişiyor...Doğan Beğ ve Alanur'un 7 yıllık korkunç kıvranmalarla geçen ayrılıklarının vuslatla sonuçlanmasını keyifle okudum. Ayrılık okumak beni çok rahatsız ediyor ayrıca....
Diğer tarafta ise Timur ve planları sözkonusu....Bazen ittifak halinde olanların görünüşte yanyana olanların nasıl ayrı fikri dünyalara sahip olduklarını Timur-Seyyid Bereke birlikteliğinde görüyoruz...Hayat hiç istemediğimiz kişilerle, hiç istemediğimiz biçimlerde bırakabiliyor ....
Ve bir zaferle nihayetleniyor Geçitteki Ülke...
Niğbolu Zaferi.....

Ayrıntılı bilgi için:
http://www.edebiyatdergisi.hacettepe.edu.tr/700ozelbilgeercilasun.pdf

                                              Yıldırım Bayezid Bursa'da padişahtır.
Saray ve çevresi, zevk ve eğlenceye dalmıştır. İnsanlar fazla zenginlik peşinde koşar
olmuşlardır. Somuncu Baba, Bursa'nın değiştiğini, artık eski Bursa olmadığını düşünmektedir.
Gidişattan memnun değildir. Bursa'dan ayrılır. Konya'ya gelir. Orada Bedrettin'le
ve Samet'le karşılaşır. Bir tarafta Yıldırım Bayezid vardır. Diğer tarafta Timur istilalar
ve akınlar yaparak yayılmaktadır. Somuncu Baba düşünür ve üzülür. Anadolu
Beyleri kıyafet değiştirerek Yıldırım Bayezid'den kaçmış ve Timur'a sığınmışlardır. Samet
de değişmiştir. Bütün bildiklerini Somuncu Babaya anlatır ve Osmanlının casusu olmak
istediğini söyler. Soqıuncu Baba çaresizdir. Bu arada Yıldırım, Bizans'ı kuşatır.
Roman, Niğbolu kuşatmasında Haçlı Ordusunun püskÜrtülmesi üzerine Yıldırım ve Doğan
Beyin konuşmalarıyla sona erer.
Romanda çok ilgi çekici ruh tahlilleri yapılmıştır. Karakterlerin düşünceleri, geçirdikleri
iç değişimler, yorumlar belki biraz polisiye ve kurgulu, fazla tesadüflere dayalı
olarak, fakat sürükleyici, düğümlü ve gerilimli, çok yönlü ve kompleks bir şekilde verilmektedir.
Yazar gerilim dozunu hiç düşürmez. Seyyit Bereke'nin, Timur'un, Ecevit'in
düşünceleri, kişilikleri, kişiliklerindeki değişmeler, içlerinde kopan fırtınalar ço~
canlı tahlil edilmiştir. Bütün şahsiyetler, tarihi-birer tablo veya resim gibi tek veya iki
boyutlu değil, çok boyutlu, derinlikli, tahlili bir şekilde işlenmektedir. Bu arada Yıldırım
Bayezid'in içinde kopan ruh fırtınaları da verilmektedir. Yıldırım Bayezid içindeki
yangını susturamaz. İçinde kardeşi Yakup'la Demirci Boran Ustanın ölümlerinin acısını
taşımaktadır. Ya şarap, ya savaş onun derdini bir parça unutturmaktadır.

Kitaptan Seçtiklerim:

Akıl hocası başkasının atına binmektir.Çabuk inilir...

Dönülecek yer olsa gelir miydim?