27 Kasım 2012 Salı

MÜGE SANDIKÇIOĞLU/ DİŞ İLE DÜŞ ARASINDA


"Ergenliğini, onlarca baskı yüzünden olgunluk dönemi gibi yaşayanlar, olgunluğa eriştiğinde ergenlik yaşamaya başlıyor" cümlesini Gizem' in blogunda okuyunca mest olmuştum..Bu nasıl tespit arkadaş demiştim..:))Sonra öğrendim ki  bu kitabın yazarı çok içten, yazmaya tutkun bir hanımefendi:) Twitter üzerinden tanışıp, görüştük..:).Bu da hayatımda bir ilktir.... bi kenara yazayım bunu... yok yok twitıra yazayım:)) Diş ile Düş Arasında ben' i  ve "biz" dendiğinde ne kadar insan varsa hepsini içine alan, hayatta karşılığı olup anlamı olmayan "ya hep ya hiç " felsefesine inat, insanın dengeli olabileceği ama sınırlarda da olabileceği vaadinde bulunan bir kitap...ve yaşanmışlığını, denendiğini hissettirerek....Kendisi ile etrafı arasında bunalmış ve  geniş bir meydana  çıkıp nefes almak isteyenlere özellikle tavsiye edilir...

Not: Dün akşam, bu kitabı hediye ettiğim arkadaşla  kitap üzerine hasbihal ederken, hani hep konuşuyoruz ya  dedi: " Çok ama çok sevesim var. Kaliteli bir sevgi sunacağımı bilmenin güveniyle açtığım kalp kapılarımı, bunu anlamayacak insanların kapamasını istemiyorum; yani o kadar da cömert değilim"... kitabın bunu konuşmuştuk, bunu hissetmiştik dedirten bir tarafı var hakikaten:)
.
Kitaptan Seçtiklerim:

"İncinmişliğimin telafisini yapabilecek kişilere bile ruhumun gözlerini kısarak bakıyorum."

"İnsan kendi için doğru olan herşeyi sever mi?"

"Anlayış tükettirilen bir meziyet"

"Kabul gören yönlerim kuma nüfuz etmeli, kabul görmeyen yönlerim denize geri dönmeli sakince"


18 Kasım 2012 Pazar

ALBERT CAMUS/ YABANCI


Selahattin Yusuf' tan duydum ilk kez Yabancı' yı.......Biraz satır satır, biraz paragraf paragraf ve kalan kısmının hepsini, birden okudum...Hem adım adım ilerlediğim hem sürat yaptığım bir kitap oldu Yabancı...Okuma tarzıma çok uygun bir kitap olduğu için belki abartılı yorumlayabilirim, şimdiden uyarayım:) Aslında Meursault karakteri hepimizde var olan kayıtsızlığın! müşahhas hali bence...Kayıtsızlığı, tepki üzerinden son dönemlerde çokça düşünür oldum...Kendini ifade etme anlamında bir tepki değil bahsettiğim...Bir haksızlığa, bir zulme verilen cevap anlamında....Tepki' yi sadece slogan atmaya, meydanlarda yürümeye indirgeyenler var... Sessizlik çoğunun literatürüne duyarsızlık olarak geçmiş bile...Tepki faşizanlığı diyorum ben buna...Eğer  karşındaki insanın kafasındaki tepki modeline uygun değilse yaptığın hemen oklar cevriliyor sana ya da şunu düşünüyorum: İnsan her acı'ya duyarlı olabilir mi? Her acı'ya duyarlı olması beklenebilir mi bir insandan? Her hassasiyet üzerinde durabilir mi? Acı'ya ve acı'lara panoramik bakabilir mi bir insan? Temelde gördüğüm ise aslında hemen herkes 'tepki oyunu' oynuyor... Devlet başkanları dağılmak üzere toplanıyor, meydanlar bağırmak üzerine toplanılan yer olmanın ötesine geçemiyor.....Evde annesine, babasına, kardeşine, eşine, evladına okulda öğrencisine, işte arkadaşına zalimce yaklaşan ,pervasızca yaklaşan insanların 'zulüm varrrr!!' diye bağırmaları anlamsız geliyor bana ...İçinizden elmalar ve armutları karıştırıyorsun diyebilirsiniz ... Zaten karıştırmak bir yana toplamak istiyorum bütün bunları... Her şeyi parça parça ele almamız, tam olarak bence problemin nedeni... Bu benim fikrim... Bağırana saygı duyarım, benden bağırmamı bekleyene kadar... Kitaba dönecek olursam  Meursault'ın tepkisizliğini!! okuyoruz diyebilirim ve  duyarlı, tepki veren insanlar!!! tarafından idama mahkum edilişini... Fazla detaya gerek yok.. İnsansa merak konunuz mutlaka okuyun...Ben kitabı okuduktan sonra bu kitaptan mülhem çekilmiş Zeki Demirkubuz'un Yazgı filmini izledim.. Yazgı' yı önce de izlemiştim ama kitaptan sonra çok daha anlamlı oldu... ve gerçekten harika bir uyarlama olmuş.... Ve bu kitabın bana hatırlattığı iki filmi daha söylemek istiyorum... Kieslowski'nin Öldürme Üzerine Kısa Bir Film'i ve  12 Öfkeli Adam filmi....Mutlaka buluşun hem kitapla hem de bahsettiğim filmlerle...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Anam ölmüş bugün belki de dün bilmiyorum"

"İnsan yavaş gitse, güneş çarpar hızlı gitse, kan ter içinde kalır; sonra kilisede soğuk alır, şifayı bulur"

"Ne zamandır bana söyleyecek bir şeyi kalmamıştı, tek başına canı sıkılıyordu"

"Benim davamı, beni işe karıştırmadan çözümlüyor gibiydiler sanki"





16 Kasım 2012 Cuma

ZEKİ DEMİRKUBUZ/ YERALTI



Öfke..... titreşip duran, ha durdu ha duracak derken zamanı hiç eden bir histir...  Zamanında verilmesi gereken tepki' yi ıskalamak bence nedeni.. Iskaladığın her cevap, sana soru olarak döner ve ağırlıklar artmaya başlar... İnsan yanlışa müptela olmaya görsün, seni de bu yanlışları izlemeye müptela eder...Ve yola koyulur 'tepki krizi' an' ı...Bir insanın yeryüzüne çıkması için çok geniş bir midesi olmalı herhalde.....yada buna ben karar vermeyeyim söyle sorayım, bir  insan 'ne' ye sahip olmalı ki diğerleriyle birlikte olabilmeyi, sürdürebilmeyi  başarabilsin....Ah Muharrem...keşke söyleseydin o cümleleri...keşke...Underground ve Yeraltı...Yılın en iyi kitabı ile yılın bence en iyi filmi...

11 Kasım 2012 Pazar

HERMANN HESSE/KAPLICADA BİR KONUK


Hermann Hesse.... en sevdiğim yazarlardan değil... en sevdiğim yazar...Her okuduğum Hesse kitabından sonra tıpkı Dinle Küçük Adam' la buluşturduğu gibi Hermann Hesse ile de buluşturan ve bununla da yetinmeyip Hesse külliyatını bana veren arkadaşıma teşekkürlerimi sunuyorum.. Öncelikle şu uyarıyı yapmak istiyorum.. Eğer Hesse okumayı düşünüyorsanız kesinlikle bu kitapla başlamayın....Narziss ve Goldmund ya da Siddhartha ile başlamalısınız... Tam anlamıyla Hesse bu iki kitabında aslında... Kaplıcada Bir Konuk okuduğum 4. kitabı Hermann Hesse' nin... Ben  her ne kadar bu kitapla başlamayın desem de kendisi 'Yaşlılık dönemime kadar yazdığım en iyi kitap" demiş bu kitabı hakkında..Konusuna biraz değinecek olursam siyatik ve gut hastaları' nın gittiği bir kaplıca var.... Hesse de bu kaplıcada... Bir yazarın toplumsal bir alanda kendini, hastalığını ve diğer insanları gözlemlemesi şeklinde özetlenebilir kitap...İnsan psikolojisini ele veren inanılmaz tespitler, saptamalar...Kabul gören gerçekler, doğrular... Hayatta ödev haline gelmiş ama anlamını yitirmiş ne varsa sorgulatan, insanın değişimine saygı duyan harika bir eser...Ben elimden düşüremeden bir gün içerisinde okudum ama akıcı olduğunu, herkesi saracak bir kitap olduğunu iddia edemiyorum.....Müthiş, sürükleyici kitap beklentisi olanlara mühim kitapları hatırlatıyorum....Buluşun...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Karşıma çıkan her tekerlekli sandalyenin beni neşeyle karışık bir acıma duygusuna, sevecenlik dolu bir kendini beğenmişliğe çağıran sesini işittim"

"Hemcinsini sev, çünkü o sensin"

"Tanrım şu yalnızlık denen şey ne kadar da güç ele geçiriliyor"

"Hayır, seve seve ölmek istiyoruz bizler ama şimdi değil, ileride kuşkusuz"


10 Kasım 2012 Cumartesi

BAHMAN GHOBADİ/KAPLUMBAĞALAR DA UÇAR


Mecid Mecidi ve Abbas Kiyarüstemi dışında izlediğim  ilk İranlı yönetmen Bahman Ghobadi... Aslında  çok duydum ismini...ama izlemek bugüneymiş ...Kaplumbağalar da Uçar Amerikan işgalini Türkiye- Irak sınırındaki mültecilerle ele alan bir film.....Filmin neredeyse sonlarına kadar etkilenmeden, seyirci kalarak izledim... Ama öyle bir an geldi ki ve o an' lar arka arkaya öyle çok yaşandı ki...Çarptı resmen....ziyadesiyle etkiledi, üzdü...Savaş....Dışarıdaki savaşın daha çok içte yarattığı tahribat .....Dinle Küçük Adam kitabından sonra bu film çok anlamlı oldu....Buluşun...

9 Kasım 2012 Cuma

WİLHELM REICH/DİNLE KÜÇÜK ADAM


Üniversite' ye vardığım gün Freud karşıladı.... Sonra Piaget ve Kohlberg ile tanıştım.... Bu adamlarla 1. sınıf bitti... Açıkçası daha kimler olabilir diye hiç düşünmedim... Meğer Wilhelm Reıch  diye biri varmış ve Freud'un yardımcısıymış...Ben, ismi de Freud' la bağlantısını da kitap elime geçince fark ettim...Bazen standart isimlerin dışına çıkmak lazım.....Beni, Dinle Küçük Adam ile buluşturan bir arkadaşım oldu...Bahseden kişi hayatımda çok önemli bir yere sahip olunca kitaba vakit kaybetmeden ulaşmak istedim ama o heyecanla yayın evine dikkat etmedim .....Alter yayınlarından okudum.... Kelime hataları çoktu ve tuhaf, anlam veremediğim cümleler..... Yayın evi uyarısı yaptıktan sonra gelelim kitabın bende bıraktıklarına....Resmen dayak yedik bütün insanlık Reıch' tan.... ve ilginç Reıch bizi döverken biz de daha çok vur diye tempo tuttuk... Çünkü bütün çirkinliklerimizi,   hızla yol aldığımız bataklığımızı gözler önüne serdi.... Sitem ediyor, küçük insanlara kızıyor, bağırıyor, hakaret ediyor,uyarıyor sonra her şeye rağmen bize dair umudu olduğunu dile getiriyor....Ayna işlevi gören kitaplar azdır.. Dinle Küçük Adam bu nadir kitaplardan... Mutlaka ama mutlaka buluşun....

Not: Kitaptan seçtiklerim bölümünün anlamsız olacağını düşünüyorum...Tamamını seçtim:)))

5 Kasım 2012 Pazartesi

BARTABAS/ŞAMAN


Şaman filmini hiç duymamıştım...Tavsiye üzerine izledim...Öncelikle görsel ve işitsel bir şölen olduğunu söylemek istiyorum.....Biri şaman, diğeri keman virtüözü iki kaçak var ayrıca atlar ve kış mevsiminin bütün hırçınlığında bir doğa... İşte bütün bunların sonucunda özgürlük, mücadele, sanat, mistik değerler gibi alabildiğine yelpazeli bir film çıkıyor karşınıza....Filmin afişini beğenmediğim için ve bana dekalog man' imi:)) anımsattığı için başrolün fotosunu koydum:) Ayrıca yönetmenle ilgili nette ne var ne yok diye karıştırırken çok güzel bilgilere ulaştım... Bartabas'ı neredeyse filminden daha çok sevdim...:)2006 da Türkiye' ye gelmiş.. Zingaro Tiyatrosu'nun sahibi kendileri..Zingaro tiyatrosu dans, opera, tiyatro ve biniciliği anlatan çalışmalar yapan bir tiyatroymuş...Nette Zingaro ve Bartabas yazıp görseller butonuna basınca müthiş kareler çıkıyor karşınıza...Türkiye' ye gelince sormuşlar ayrılınca bu ülkeye dair ne kalacak aklınızda.. cevabı şöyle olmuş.."Allahım Yarabbim ya...” lafı.:))) Röportajın tamamını  okumak isteyenler için ki şiddetle tavsiye ederim link...Bartabas...








3 Kasım 2012 Cumartesi

JOSE MAURO DE VASCONCELOS/ŞEKER PORTAKALI


Öğrencilerim için kitap aldığımdan bahsetmiştim. Gelişigüzel bir sınıf kütüphanesi istemediğim için titizleniyorum...Önce ben okuyorum kitapları... Zaten önceden okumadığımdan benim için de faydalı oluyor... Şeker Portakalı da yine bu kitaplardan biri...Çok etkilendiğimi belirtmek istiyorum öncelikle... Çünkü özlemi çok taze olan bir öğrencimi hatırlattı. Veysi' yi...İstanbul'a taşındılar bayram öncesi...Kahramanımız Zeze olaylar karşısında yorum yaptıkça hep Veysi geldi aklıma...Bağlanma yönüm pek yoktur aslında...Kim olursa olsun bağımlı olmak yerine o kişiye mekansız bir bağlılık olması gerektiğini düşünürüm.. Öyle de yaşarım... Ama Veysi çok zorladı beni...Başarılı değildi, sınavlarımdan düşük alırdı:) çok temiz ve düzenli de oldugunu söyleyemeceğim, uslu hiç değil:) ama olaylara bakışı, sordugum sorulara cevapları, hiç oturmayışı ayakta dersi dinleyişi...şimdi düşünüyorum bir fotoğrafı bile yok bende.. Aklımda kalan son şey "öğretmenim yardım etmek istiyorum" deyip çantamı omuzlaması, ayağında belki 2-3 numara büyük çok eksi bir ayakkabıyla öyle özgüvenli kendinden memnun yürüyüşü... İşte bu özlem kitaptan ziyadesiyle etkilenmeme neden oldu....Kitaptan biraz bahsedecek olursam Zeze çocuk kahramanımız... Gerçek yaşı beş, yalan yaşı altı:)) okulda ve Portuga'nın yanında uslu ama bu iki dairenin dışına çıkınca azgın bir velet... Ama ondan daha azgın bir çevresi var Zeze'nin.. Orantısız güç ne demek işte tam da cevabını bulacaksınız... daha fazla yoruma gerek yok.. mutlaka buluşun...

Kitaptan Seçtiklerim:

"Borcum ne kadar Zeze?"
"İki yüz reis."
"Neden yalnızca iki yüz reis?Bütün boyacılar dört yüz alıyor"
"İyi bir boyacı olduğumda ben de onlar kadar alabilirim. Şimdilik hayır."

"İnsanlar çocuklardan her şeyi kolaylıkla alırlar"

"Sokağın belleği zayıftır çünkü"



1 Kasım 2012 Perşembe

Modigliani....




Günlerdir bunu izler, bunu dinler dururum....parçalar halinde izlediğim bu film de kesintisiz tekrar izlenmeyi beklemekte...