25 Ocak 2013 Cuma

A. ALİ URAL/ FENER BEKÇİSİNİN RÜYALARI


Ali Ural gazete yazıları, radyo programı ve kitaplarıyla beni kuşatmasına ses etmediğim ender yazarlardan. Gerçi artık sadece kitaplarının muhasarası söz konusu. Ali Ural  'Ben anlatacağım, ne anlattığımı sen bulacaksın' oyunu oynar genelde yazılarında. Posta Kutusundaki Mızıka ve Resimde Görünmeyen kitaplarını ayrı tutarak bu genellemeyi yapıyorum. Kapı demeden kapı'yı anlatma derdine düşen Ali Ural'ı gerçekten anlarsan kapının ardı açılır, kapının ardı 'Daha önce böyle ifade görmedim'lere açılır daha doğrusu. Kısa kısa otuz öyküden oluşan Fener Bekçisinin Rüyaları, öncesinde okuduğum Yangın Merdiveni kitabını anımsattı bana. Cümleleri tek tek ele aldığım için ve belki de bir ihtimal bağlayabilmediği başarabildiğim için genel olarak sevdim diyebilirim öykülerini. Ama Ali Ural'ı çok tanımayan birinin bu kitabı eline alıp 'nasıl öyküler bunlar böyle' deme olasılığını Ali Ural'ın affına sığınarak dile getirmek istiyorum. Ali Ural kelimelerle hem çok samimi hem çok mesafeli. Bize de bu durumda hem anlamak hem anlamamak düşüyor. Son öykü Ölü'ye mest oldum. Orman Parçası, Müşteri, Dik Durmak adlı öyküleri harika.Kelimelerle vuruldum ama ölmedim sanki..yaralarıma kelimeler bastılar belki de. Tam da teşbihte hata ama  yazacağım sebebini anlayamadığım bir savaş cıktı sanki ve iyiler yendiler!

Kitaptan Seçtiklerim:

"Atımı koyu gölgeler arasına sürdüm. Ben döndüğümde bitmişti yarış."

"Yüzüme doğru koşan tebessüme gelme diye işaret ediyorum kaşımla"

"Bu çocuğun kanlı gözleri anlatacaklarının yazılmaya değer şeyler olmayışını asla  affetmez."

"Karun'a rastlayıncaya kadar batacağım"

20 Ocak 2013 Pazar

NAZIM HİKMET / SON ŞİİRLERİ(1959-1963)



Tapınmak ve lanetlenmek kavramları arasına gerilmiş isimlerdendir bana göre Nazım Hikmet. Siyasi şiirlerini sevmedim....Nazım Hikmet'e yakın yada uzak olmakla ilgili değil bu...Siyasetten biraz arınmış gördüğüm şiirlerini ise ziyadesiyle sevdim. Ajandama not ettim en beğendiklerimi...

"Hiçbir şey unutulmuyor ölüler kadar çabuk"( 18 Ağustos 1959)

"Yalnızca meraklıları değil, bütün insanlık
Şiirin aynasında kendini seyredecek"(Aralık 1959)

"İki şey var ancak ölümle unutulur
anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü"

"Kadınlarımızın yüzü acılarımızın kitabıdır"(1962)

"Kalem olmak istemem kendi elimde bile"

"Yarmışım göğsümü
Yüreğimi yiyoruz bir dişiyle beraber"(25 Ekim 1960)

"Ne bir mendil mavilik
ne bir avuç yıldız"(3 Ağustos 1959)

6 Ocak 2013 Pazar

TAHSİN YÜCEL/BIYIK SÖYLENCESİ


Görünen ve Algılanan'ın 'Gerçek'le mesafesini ölçüp duruyorum bu aralar. Mesafe olmasını kabullendim ama ölçüm işleri' nin bu kadar zaman almasına ne demeli deyip duruyorum. Kafam bunlarla meşgulken bir türlü başlayamadığım Bıyık Söylencesi'ne başlıyorum ve mesafe kavramı üzerinden sür'atle geçiyor kitap. Düşüncelerime paralel bir kitapla buluştuğumu anlamak hoşuma gidiyor. Kitap'ta sahip olduklarımız bizden öte kişilik ve saygınlık kazanırsa ne olur soru'sunun cevabını okuyoruz. Burada Cumali'nin uzantısı bıyık değil de bıyığın bir uzantısı olan Cumali söz konusu. Başarısı' nın uzantısı öğrenciler, güzelliğinin uzantısı kızlar, ilgilendiği sanat dalının uzantısı insanlar' ı düşünüyorum hemen...Asıl olan biz değiliz sanki, bizi meydana getiren şeyler..( ya da öyle olduğu algılanan, varsayılan)....Bu fazlasıyla rahatsız ediyor beni....Belki bu olması gereken diyorsunuz bana ama  özellik sahibi olacağım diye vitrin' de oyalanıyoruz gibi geliyor . İçimiz darmadağınık ama poz verme edalarındayız. Aslında yapmak istemiyoruz ama bize çok uygun olduğunu söyledikleri için yapıyoruz birçok şeyi. Cumali'yi de bıyığının adamı ol diye dizginliyorlar sürekli... Ez cümle gözde olmamayı, bilinen, sayılan, sevilen olmamayı göze aldığımızda normalleşeceğiz gibi geliyor bana....Bıyık söylencesi ile buluşmanızı ve hayatınızı bir yoklamanızı isterim.

Kitaptan Seçtiklerim:

"Görüleni görememiş gibi görünmemek için..."

"Yaşam yeterince ağır geliyordu artık, hiçbir şeyin fazlasına katlanamıyordu."