16 Eylül 2011 Cuma

MUSTAFA KUTLU/HUZURSUZ BACAK


Mustafa Kutlu'dan okuduğum ikinci kitap Huzursuz Bacak. Bütün kitaplarını okumak istiyorum .Önemli bir hikayeci gerçekten.... özellikle İslami camianın dikkatle takip ettiği  bir yazar. Bir zamanlar yeni düzenin en büyük eleştireni olan dindar kesimin belli bir zaman sonra nasıl bu çarkın önemli bir dişlisi haline  geldiğini Ömer Faruk karakteriyle inceden inceye eleştiriyor.Konusuna gelirsek Tıp profesörü ve gelenekçi bir babanın; arkeolog , modern, kurallardan uzak yaşamış bir annenin üç çocuğundan biridir Ömer Faruk. Zaten anne ile baba o 4. sınıfa giderken ayrılır. Onu ve kardeşlerini Fatmaanneleri(babaanneleri) büyütür. Doktora için yurtdışına çıkar . Amacı donanımlı olarak dönüp ülkesine hizmet etmektir. O yurtdışındayken babası ölür ve ona haber verilmez eğitimi aksamasın diye. Anne ile irtibatı zaten telefonla görüşmelerin ötesine geçmez. Doktora bitince yurda dönüş yapan Ömer Faruk önce babasının rektör arkadaşını ziyaret eder. Rektör geçmişindeki siyasi olaylardan dolayı onu üniversiteye alamayacağını söyler. Sonrasında muhafazakar çevreden tanıdığı , mahalleden tanıdığı ticarete ve siyasete atılmış arkadaşlarıyla biraraya gelir. Onların iş tekliflerini geri çevirir. Çünkü ona göre bu teklifleri kabul etmesi yabancıların oluşturduğu düzenin bir parçası olmayı kabul etmektir. Kitapta şöyle bir cümle var ki gerçekten çarpıcıdır. " Mücahitler müteahhit oldu". En sonunda döner dolaşır babasından yadigar çiftliğe yerleşir. Artık ordadır... Ekonomi üzerine yaptığı doktorayı kapital düzenin hizmetine kullanmaktansa kendi babasının topraklarında organik tarımla uğraşmayı yeğ tutar. Aslında hikaye basit. Ama dindarlığı, muhafazakarlığı, kazancı, sermayeyi güzel sorgular yazar... Dindar başkasının değirmenine su taşıyan mı, yoksa elini taşın altına koyup, kafa yorup çıkış yolları arayan mı olmalıdır... Kitabın isminin nereden geldiğine değinmedik. Ömer Faruk yurtdışından dönüp yeni düzenini kurana kadar geçirdiği süreçte ülkeyi gözlemler. Ve gördüğü her olumsuzluk babağına huzursuzluk olarak sirayet eder....Ama hayatıyla ilgili verdiği karardan sonra bacak da huzura erer:))

"Var olmak ,kesretten kurtulup vahdete erişmektir"
"Ne saçma insan niçin doğa ile savaşsın?Doğa ona düşman değil ki."

15 Eylül 2011 Perşembe

OĞUZ ATAY/TUTUNAMAYANLAR


"Her zaman kelimelerin, cümlelerin insanın üstüne bir mızrak gibi saldıran düşüncelerin bunaltıcı baskısını duydum"
Çok zaman oldu yine. Telefonun bile çekmediği bir yerde yaklaşık iki ay geçirdim. Yoğun, tatilsiz geçen 4 yılın ardından çok uzun geldi bu süre. Sonra durgunluktan yoruldum. Bu sürece Tutunamayanlar'ı ortak etmek durumun vahametini arttırdı. Zaten kah elimden düşüremedim okudukça okudum kah günler geçti ben elime alıp tek satır okumadım. Zor bir okuma oldu Tutunamayanlar. Kahraman ile bütünleşmek, bütünleşecek durumlarla çok karşılaşmak sıkıntı verdi bana. Her zor okumadan sonra- ki 2011'in kaderi -hep şikayet ederim şöyle zordu da böyle zordu  ama hiç pişmanlık duymam iyi ki de okumuşum pes etmemişim derim en sonunda. Yine öyle bir okuma oldu...
Turgut Özben'in rehberliğinde Selim Işık' ın hayatını okuyoruz. Okurken hep boğulma hissi yaşadım. Selim intihar eder. Selim insanları önemsemez görünür, sonuna kadar eleştirir onları. Aslında Selim ilgi bekler, Selim yakınlık bekler. Selim bence hepimizde olan bir yanın somutlaşmış hastalıklaşmış halidir....
Turgut Özben'in Selim ile hayatı üniversite de çakışır.  O günlere dair kitapta şöyle bir yer geçer: "Turgut'un canı sıkılıyordu o gün. Dersten çıkıp gitmek istiyordu. Onlarda( Selim ve Kenan)bir canlılık bir kıpırdanma görerek öne doğru eğildi. Yalnız sırtlarını görüyordu. Sonra bir sırt yavaşça sola dönerek bir insan biçimine girdi, diliyle parmaklarını ıslattı ve ıslak parmaklarıyla sıranın üzerindeki yazılardan birini sildi. Hiç konuşmuyorlardı. Turgut merakla sordu "Affedersiniz ne yapıyorsunuz orada?" Uzun boylusu başını çevirmeden karşılık verdi "Sıkılıyoruz". Böyle bir hayat Seliminkisi. İçinde kocaman duygular, fikirler taşırken dışarıda sıkılan, uyumsuz bir kişiliktir. Selim'in bir diğer özelliği arkadaş çevrelerini birbiriyle tanıştırmamasıdır. O yüzden Selim'in  kimlerle vakit geçirdiğini,  sevgilisi olduğunu ölümünden sonra öğrenir Turgut. Suçluluk duygusu kaplar Turgut'u. Ondan bu denli habersiz oluşundan, onu hastalıklı düşüncelerine terk etmesinden dolayı büyük bir üzüntü yaşar. Çünkü o Selim'in dünyasından çok başka bir dünya düzeni içindedir. Evlidir, iyi bir işi vardır, çocukları vardır, kapital düzenin esiridir. Kısaca tutunamayan değildir. Ama Selim'in hayatını didikledikçe artık bu düzen onu rahatsız eder nitekim mühendis Turgut Özben Olric ile birlikte artık kaybolup gitmiştir. Yollara vurur kendini Turgut. Selim intiharıyla Tutunamayanlar'ın başına artık yeni tutunamayan Turgut Özben geçer.
Kitabın değişik bir anlatım biçimi var. Zamanların kullanımı, şahısların sürekli değişmesi...Kitabın sonunda Selim'in günlükleri yer alıyor. Bu günlüklerde Selim'in intiharından önce nasıl bir ruh hali içinde olduğu gözler önüne seriliyor.

-Kelimeden önce de yalnızlık vardı. Ve Kelimeden sonra da var olmaya devam etti Yalnızlık...
-İnsan yapısındaki çelişkiler, onun ne ölüme ne de sonsuzluğa bir türlü dayanamadığını gösteriyor. Sonsuzluk da ölüm kadar ürkütücü bir gerçektir. Sonsuzluk yalnız Allah'ın dayanabileceği bir güçlüktür.
-Herkes kitap satmamalı. Cahil kitapçıların iyi okuyucuları rahatsız etmelerine izin verilmemeli artık.
-Bütün insanlar ellerini uzatarak işaret parmaklarıyla suçladılar onu, kelimeleri yüzünden...