22 Eylül 2024 Pazar

GABRİEL GARCİA MARQUEZ/KIRMIZI PAZARTESİ

 



Merhaba,

Seyahatlerimde yaptığım bir ritüelim var. Gittiğim şehirden kitap alıyorum ve simgesel bir noktasında fotoğrafını çekiyorum. Böylece Kırmızı Pazartesi kitabı İzmir'e saat kulesi önünde vedalaşıp benim kitaplığımın bir parçası oldu. Marquez'i Yüzyıllık Yalnızlık kitabından tanıdığım için kitaplarında sokaktan geçenin bile adını söylemeyi sevdiğini, isimlerin tekerleme gibi olduğunu ayrıca birbirine çok benzediği için hikayeyi zorlaştırdığını biliyordum. Ama düşündüğüm kadar zorlamadı beni Kırmızı Pazartesi. Roman kitabın kapağında şöyle tarif ediliyor. İşleneceğini herkesin bildiği ama kimsenin engellemek için bir şey yapmadığı bir cinayetin öyküsü. Kapağını açıp okumaya başladığımızda da bizi Santiago Nasar, onu öldürecekleri gün, psikoposun geleceği gemiyi karşılamak için sabah saat 5.30'da kalkmıştı cümlesi karşılıyor. Aslında bu hikaye Marquez'in kasabasında yaşanmış bir hikaye. Kolombiya'da. Kasaba'ya dışardan gelen Bayardo San Roman kasabadan Angela Vicario'yu görüyor ve onunla evlenmeyi kafasına koyuyor. Sonra bir şekilde  aileyi hediyelerle ikna ediyor. Angela annesine Bayardo'ya aşık olmadığını söylese de annesi 'Aşk da öğrenilir' deyip kestirip atıyor. Böylece evlilik süreci başlıyor. Bayardo çok şaşaalı bir düğün organize ediyor. Vicario ailesini evlilik konusunda nasıl ikna ettiyse evini satmayı asla düşünmeyen Dul Xius'un evini de bir şekilde ikna yoluyla alıyor. Bayardo'nun istediğim her şeyi elde ederim özgüveni, sonsuz ısrarı, gösteriş merakı üzerine düşünmek gerekiyor. Düğün gecesi gelip çatınca Bayordo Angela'nın bakire olmadığını fark ediyor ve kolundan tuttuğu gibi babasının evine götürüyor. Eve dönen Angela önce ailesinden şiddet görüyor sonra da bunun kim tarafından yapıldığı sorulduğunda Santiago Nasar'ın adını veriyor. Santiago Nasar'ın Angela'nın kardeşleri Pablo Vicario ve Pedro Vicario tarafından  sorgusuz sualsiz öldürülmesi kararlaştırılıyor. Aslında bundan sonrası ilginç. Bu kardeşler ellerinde bıçaklarla kasabada Santiago Nasar'ı öldüreceklerini duyurup birilerinin bu işe engel olması için epeyce oyalanıyorlar ama kimse gerçek anlamıyla kılını kıpırdatmıyor. Herkes bu mevzuyu konuşuyor ama kimse ne kardeşleri tam anlamıyla durduruyor ne de gidip Santiago Nasar'ı bulup durumu açıklıyor. Toplumsal bir mış gibi ilgilenme haliyle bir cinayetin seyircisi oluyorlar. Cinayet sonrası son derece ilkel şartlarda bilgisiz insanların gerçekleştirdiği otopsi de aslında toplum duyarsızlığının sebep olduğu kıyımın vahşiliğini daha da iyi resmediyor. Yaşama saygıları olmadığı gibi ölüme de saygılarının olmadığını görüyoruz. Diğer taraftan yazar Marquez Angela'nın başka birini korumak için Santiago Nasar'ın ismini söylediği ihtimali üzerinde de duruyor hatta Angela'ya yıllar sonra bu durumu açıp sorsa da Angela anlatmıyor ve durum aydınlanmıyor. İşin daha ilginç olanı düğün gecesi kendisini baba evine bırakan aşık olmadığı Bayardo' ya yıllarca hiçbir şekilde cevap almamasına rağmen mektup yazarak bağını kopartmaması.  Bir gün o mektupları yanına alarak Bayardo Angela'nın yanına geliveriyor. Yani bu hikayede yanan Santiago Nasar oluyor. Kitabın sonunda Beni Öldürdüler Wene Hala cümlesi çok etkileyiciydi. Buluşun efendim.

Kitaptan Seçtiklerim:

Bu kadar büyük bir üzüntünün ancak daha büyük utançları örtbas etmek için gösterilebileceğini düşündüğümü hatırlıyorum (sf 78)


Hiç yorum yok: