Burayı özlüyorum bu net. Yılda bir de olsa yazı yazmak için başına geçmek bilgisayarın devam etmenin onarıcı etkisini hissettiriyor bana müthiş bir şekilde. 31 yaşıma geçmeden anlatmak istediklerim var. 30'la birlikte kendimi tırmalamayı bıraktım bu çok güzel oldu. Çok yara bere yapıyor kendini tırmalamak:) İstanbul'a yerleşmek, sonrasında İstanbul'a alışmak bir şeylerin oturmasına vesile oldu çok şükür. İç sesimle kavgayı bırakıp ona kulak vermek birçok şeyi çözdü ve kaygılarımı azalttı. Neyse artık kendimden değil kitaplardan filmlerden bahsetmek istiyorum tekrardan.
İlk öyküye adını veren Amok kelimesi Endonezya kültüründen gelmektedir ve bir tür sarhoşluk durumunu ifade eder, bu durumda olan kişi engellenemez kör bir öfke ile sadece düşmanına değil, önüne çıkan herekse Malezyalılara özgü yılan şeklinde Kris adı verilen bir hançerle saldırır, 'kan kokusu onu daha da çıldırtır, dudaklarından köpükler taşar, çıldırmış gibi ulur; koşar, koşar, koşar, sağa sola bakmadan, tiz çığlıklar atarak elinde kanlı hançeri, korkunç koşusuna devam eder. Köylerdeki insanlar bir Amok koşucusunu hiçbir gücün tutamayacağını bilirler. O nedenle böyle biri yaklaştığında bağırarak önceden uyarırlar: AMOK! AMOK!
Amok koşucusu öyküsü insanın kapana kısılınca ki halini çok güzel betimliyor. Amok koşucusu kapana kısılmasına rağmen özüne sadık insan portresini de güzel veriyor. En nihayetinde herkes tercihinin bedeliyle sarmaş dolaş.
Sahaf Mendel ise buruk bir ifade bırakıyor suratınızda buruk bir gülümseme demekten utandım o yüzden demiyorum. Bizim gibi kitapseverleri etkileyecek nahiftikte,hoşlukta...
Savaştan kavgadan uzak diye tanımlayacağımız Mendel'i toplama kampına neyin sürüklediğini okuyunca insan insanın aptallığına tahammülle sınanıyor diye düşünmekten alıkoyamıyor kendini.
2 yorum:
Yeniden yazıyor olmanız çok güzel, Zweig'in güzel öykülerinden biridir. Mutlu günler ve iyi okumalar dilerim.
çok teşekkür ediyorum ilginize:)
Yorum Gönder